Pizzasever Ashley Cole, “Sana taş atana, sen ekmek at” atasözümüzü nereden duydu ise uygulamaya kalktı. Bacağını kırmak isteyen Nistelrooy’a, nazikçe, bir dilim pizza fırlattı, pizza dilimi, Ferguson’a isabet etti.
Maçtan üç gün sonra Londralı başka bir genç adam, ülkenin en ünlü pizza restoranına girip, orta boy, ince hamur, sopsoğansız “Alevde Sir Alex Ferguson” sipariş etti. Kasiyer, fondaki genç adamın siparişini arka bölümde çalışan arkadaşlarına iletti: “Bir flaming Fergie lütfen”.
Futbol adına doyumsuz bir hafta yaşadık. Inter-Milan, Valencia-R.Madrid, ve muhteşem üçlemenin son ve en güzel filmi: M.United-Arsenal Revolutions. Ashley Cole’un Sir Alex Ferguson’ın üstüne fırlattığı pizza dilimi ya da 50 yaşındaki Socrates’ın sahalara dönüşü, endüstriyel futbol lakırdılarından bunalan, Murdoch’ın, Glazer’in adını bile duymak istemeyen gerçek futbolsever için muhteşem gelişmelerdi.
Her şey İngiltere Futbol Federasyonu’nun yılın maçına “Euro 2004’ün en kötü hakemi”ni atamasıyla başladı. Nistelrooy’un Cole’a hareketi ve ardından gelen özgün hakem yorumu, Mike Riley’nin Portekiz’deki ünüyle yetinmeyeceğinin ilk işaretiydi. Ferdinand’ın Ljungberg’i bitirdiği an ikinci hamle oldu. Ve öldürücü vuruş Campbell-Rooney tiyatrosu ile geldi. Bu düdük, Riley’nin son sekiz Manchester maçında Kırmızı Şeytanlar lehine sekizinci penaltı kararı idi.
Maçta iki başrolden birindeki adam pizzasever Ashley Cole, “Sana taş atana, sen ekmek at” atasözümüzü nasıl duydu ise, uygulamaya kalktı. Bacağını kırmak isteyen Nistelrooy’a, nazikçe, bir dilim pizza fırlattı. Ama talih bugün ondan yana değildi. Pizza dilimi, Ferguson’a isabet etti. Bu olay İngiltere’de magazin basınını ve belki de o herkesin sözünü ettiği futbol endüstrisinden pay almak isteyenleri harekete geçirdi. The Sun gazetesi hemen senaryoyu hazırladı: “Pizza Hut’ta alevde pizza: Flaming Fergie”. Fonda da o meşhur melodi: “Ateş seni çağırıyor”…
HİPOKRAT YEMİNLİ TOPÇU
Ne olursa olsun 50 yaşındaki Socrates’ın futbola dönüşü, 50 milyon Euroluk Gillette reklamı anlaşması yapan Beckham’dan ve onun bilerek gördüğü sarı kart tartışmasından daha eğlenceliydi.
Maracana’da 200 bin kişinin önünde oynamış, iki dünya kupasında Brezilya forması terletmiş, 14 yıl önce aktif sporu bırakmış futbolun filozofunu, bu oyunun hiç de endüstriyel olmayan büyüsü, İngiliz amatör Garforth Town’ın 3 bin kişilik stadına, elektrikçiler ve muslukçular karşısına top oynamaya getirmişti.
Sakın Socrates’ı, ünlü adaşıyla isim benzerliğinden öte bir ilgisi olamayacak düşüncesi ile küçümsemeyin. Socrates esasında bir doktor; ve futbolu da, Hipokrat yemini etmişçesine, saygı duyar ve saygı duyulur bir biçimde oynadı. Gözümüz 20 Kasım’da Tadcaster Albion karşısında sahaya çıkacak Socrates ve Lee Sharpe’da olacak.
FUTBOLCULAR ÖLÜYOR
Yeşil zemin üzerinde peş peşe hayatlarını kaybeden Marc Vivien Foe ve Miklos Feher’in ölümlerini unutacak kadar zaman geçmedi ki, bugün yaşanan iki hadise ile sarsıldık tekrar. Önce Bolton’un Senegallisi Fadiga, ardından Sao Paulo’nun Brezilyalı defans oyuncusu Serginho sahada “yığılıp kaldılar”.
Ölmediler çok şükür, sarsıldık ama, bizi en az bu olaylar kadar sarsan, Bolton doktorunun açıklaması idi: “Mayıs’ta kalbinden tedavi gören Fadiga’nın kalp ritminin düzensiz olduğu biliniyordu. Normal sayılabilecek bir hadise”. Herhalde iki futbolcunun ölümü, yeterli mesaj olmadı dünyaya. Bakın hala kurban istiyorlar, önlemleri iş işten geçtikten sonra almak için…
http://www.ntvmsnbc.com/news/293531.asp
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS