Trabzonspor, Kayseri maçının 32’nci dakikasında önemli denebilecek bir noktadan serbest atış kazanmıştı. Hakem faul düdüğünü çalar çalmaz Yanal, Çağdaş’ı yanına çağırdı ve bir şeyler söyledi ona… Çağdaş, ceza yayının biraz gerisindeki topun etrafındaki kalabalığın yanına gitti ama bu arada Yattara, hocası Yanal’a doğru elini kaldırarak frikiği kullanmak istediğini anlatıyordu sanki… Hatta Gineli oyuncu, Yanal’la iletişim kuramayınca, yanına gelen Çağdaş’a da kavisli bir vuruş yapabileceğini sağ eliyle işaret etti…
Olmadı, Yattara anlatamadı, belki hocası ve arkadaşları anlayamadı… Çağdaş gerildi, Umut da gerildi, Yattara pas olarak itti topu Umut’un önüne… Şutun neticesinin bir önemi yok. Barajdan döndü, gol olmadı, ama olabilirdi de. Bence o topun gol olup olmaması, Yattara’nın o atışı kullanma isteğine cevap alamamasından değerli değildi. Fatih’i kaybetmiş, Gökdeniz’i kaybetmiş, Ersen’i-Marcelinho’yu-Szymkowiak’ı yitirmiş Trabzonspor’un en güzel adamı, Süper Lig’in en sihirli ayakları o atışı, gözlerinde çocukça bir arzuyla kullanmak istemiş, ama başaramamıştı.
Belki o vuruşu Umut’un yapması doğruydu o anda… Belki Yanal’ın bilgisayarındaki teknik analizler Yattara’nın başaramayacağını söylüyordu. Belki haklıydı da… Ama Trabzonspor’un uzun vadede, o golden çok Yattara’nın yüzündeki umuda, heyecana, gülümsemeye ihtiyacı vardı bizce…
Marcelinho
Geçtiğimiz sezon başında Trabzonspor’a gelişinden büyük heyecan duyduğumuz Marcelinho’yu hatırlattı bana bu kare… Daha bir sezon önce, Almanya 1. Bundesliga’ya değer katan (Ballack, Mintal, Lincoln ve Yıldıray’la birlikte) 5 oyuncudan biri olduğu açıklanmıştı Marcelinho’nun… Süper Lig’e de değer katardı mutlak…
Suyunu havasını bilmediği (ve suyunun havasının Berlin’e pek fazla benzemediği) Trabzon’un yolunu tuttuğunda 31 yaşındaydı. İstikrarsız ve uyumsuz olduğunu söylediler, bir devre kaldığı Trabzon’da 17 maçın tamamında forma giyen tek oyuncu o oldu. Hırçın dediler, bir devrede sadece 2 sarı kart gördü.
Almanya Ligi’nde hep zirve yarışı yaptıkları Hertha Berlin’de soldan frikik olduğunda o atar, sağdan frikik olduğunda o atar, ortadan frikik olduğunda yine o atardı… Kornerleri ve penaltıları da…
Trabzon’dan önceki son yılında Hertha’da 32 maç oynadı, 12 gol ve 12 asistle sezonu tamamladı. Trabzon’dan sonraki takımı Wolfsburg’da da halen 41 maç, 9 gol, 15 asistle oynuyor… Trabzon’da 17 maçta, 1290 dakika sahada kaldı. 2 gol, 0 asist… Sanırım kaleyi karşıdan gören frikiklerde topun başına toplamda 7 kez geçememiştir… Maalesef…
Diğerleri…
2006 Dünya Kupası’nda forma giyen Szymek, Trabzon’da huzurlu olmadığı için futbolu bıraktı. Ajax’ın altın jenerasyonunun nadide oyuncularından, 29 yaşında Trabzon’a gelmeden önceki 3 sezonunu A.Madrid’de 34, M.City’de 41 maç oynayarak geçirmiş Musampa, Süper Lig’de “ilk 11” yüzü göremedi… İtiraf edelim, Fabiano Eller’in Atletico Madrid’e gitmesine Trabzon’un teknik kadrosu da şaşırdı, çünkü Brezilyalı savunma oyuncusu burada Kürşat’la Fatih Akyel’in alternatifiydi çoğu zaman…
Stepanov gitti, Eller gitti, Musampa, Marcelinho, Szymek gitti. Doğuştan değerli olan ve o değeri bu topraklarda hissedemeyen bir sürü adam, umutlarına, heyecanlarına saygı duyulacak, mutlulukları paylaşılacak liglere dağıldılar. Galiba mesele, daha büyük paralar harcayıp buralara daha büyük oyuncular getirmek değil. Biraz da eldekinin değerini bilmek, ona değer vermek, kendilerini değerli hissettirmek…
http://www.milliyet.com.tr/Default.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=509034
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS