Evet, Fenerbahçe yönetimi Avrupa standartlarında bir stat inşa ederek kulübün ve dahi Türk futbolunun geleceğine çok çok önemli bir katkı yapmıştır, ama 2008-09 UEFA Kupası finalinin Şükrü Saracoğlu Stadı’na verilmesi, bizim algıladığımız gibi, 40 gün 40 gece kutlamaya, gazete sütunlarına bu kadar coşku vermeye değer bir zafer midir?
“Biz bir futbol ülkesi miyiz?” şeklinde bir soru gelmişti, geçtiğimiz haftalarda radyoda bir program sırasında… Tabii “futbol ülkesi” nedir, bunun herhangi bir sözlükte karşılığı var mıdır bilmiyorum, ama şu konuda fikir yürütebilirim, dünyada bir futbol haritası var, ve biz bu haritaya aşağı yukarı son 10 yılda dahil olmuş bir ülkeyiz…
Yani daha 10 yıl öncesinde dünyanın herhangi bir noktasında, Stockholm’de, Buenos Aires’te veya Kualalumpur’da futbolla alakalı bir konuşmada, “Türk” kelimesinin geçme ihtimali çok zayıftı, belki de hiç yoktu. 21’inci yüzyılla birlikte ufak ufak dahil olduk bu konuşmalara ve şimdi bu sanal futbol haritasında artık bizim de bir yer kaptığımızı söyleyebiliriz rahatlıkla…
Eğer bu harita içinde girdiyseniz, yani dünyanın alakasız bir noktasında insanlar Hakan Şükür’ün, Rüştü’nün veya Altıntopların adını biliyorsa, İstanbul takımlarından haberdarsa ya da bizim o meşhur ay-yıldızlı formamızın renklerini son günlerde daha sık görmeye başladı ise, uluslar arası müsabakaların da zaman zaman Türkiye’de oynanması da gayet doğaldır. İstediği kadar harika statlara sahip olsunlar, takımları ilk turdan öteyi göremeyen Makedonya’nın veya Macaristan’ın Şampiyonlar Ligi finaline ev sahipliği yapmasını bekleyemezsiniz. Ama uluslar arası başarı, Manchester’da 5 yıl içinde iki ayrı statta Avrupa kupası finali izlemenize yetebilir. İstanbul da, bu onura 5 yıl içinde iki defa erişen sayılı şehirler arasına girmiş durumda…
Tarihte tek ayaklı olarak oynanan (veya oynanacak), yani UEFA’nın maç için bir şehir atadığı 104 final incelendiğinde (54 Şampiyon Kulüpler Kupası, 12 UEFA, 38 de Kupa Galipleri Kupası finali), 17 ayrı ülkenin organizasyon şansı yakaladığını görüyoruz. Ve bu finallere, henüz hiç Avrupa kupası kazanmamış Yunanistan ve İsviçre’nin de 6’şar defa ev sahipliği yaptığını da not etmek gerek. Listede sadece Hollanda (13 kez), İngiltere (10) ve Fransa (10) gibi devler değil, Belçika (, İskoçya (6), Avusturya (5), İsveç (4) ve hatta Yugoslavya da var.
Mevcut durumda her yıl UEFA iki ayrı şehri final için belirliyor, ve aynı statları tekrar tekrar seçmek istemediklerine göre bu tablo içinde Türkiye’nin de artık daha sıkça olacağı kesin. Olimpiyat ve Şükrü Saracoğlu Statları finallere hazır. Peki “cehennem” olduğu iddia edilen Ali Sami Yen’de bırakın finali, herhangi bir UEFA müsabakasının oynanmamasına ne demeli?
Bu futbol haritasına çok kolay girilmiyor, 83 yıllık cumhuriyet tarihimizin ancak son 5-10 senesinde var olabildik orada… Kalıcı olmak için de, her anlamda rekabet edebilmek gerek haritadaki komşularla. Bir finalle düğün olursa, herkes işi bitirmiş zaten. Önümüzdeki üç yıl içinde Yunanistan’da da, İskoçya’da da ve hatta Rusya’da da birer final oynanacak zira…
Marifet onların bir adım önüne çıkmak… Her finale her organizasyona her unsurunla hazır olmak… “Cehennem” sadece sözle olmuyor… Bu haritaya girilmesinde en önemli katkılardan birini yaptı Galatasaray… Şimdi de kalıcı olmak için adım atması lazım. 2003-2004 sezonundan beri var olan bir problemin çözülememesi ve Galatasaray’ın hafta içi PSV maçını Olimpiyat Stadı’nda oynamaya mecbur olması “en hafif ifade ile” utanç vericidir.
http://www.milliyet.com.tr/2006/10/16/son/sonspo05.asp
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS