Gerek Avrupa’nın beş büyük liginde, gerek üst düzey milli takımlarda üçlü savunma oynayan takım yok denecek kadar az. Türkiye’de ise şampiyonluk yarışındaki iki ekibin biri (Galatasaray) 80 dakika, diğeri ise (Beşiktaş) ilk 20 ve son 30 dakikaları üçlü oynuyor. Ve o maçın 4-2 bitmesinin nedeninin iki takımın ofansif becerileri olduğunu söylemekte zorlanıyoruz. Galatasaray’ın, Beşiktaş’a göre daha fazla oturmuş bir hücum anlayışı olduğu için sarı-kırmızılı takım yediğinden fazlasını atarak, garip savunma arızalarını bertaraf edebiliyor. Siyah-beyazlılar o kadar şanslı değil. Denizli’nin takımı sanki aralıkta ligin 16. maçında Galatasaray ile değil, temmuzda sezon öncesi hazırlık kampında bir Alman dördüncü lig ekibiyle oynuyormuş gibi dağınık…
Galatasaray’ın sağ taraftan geliştirdiği hücumla kazandığı ilk golde o bölgenin savunmasına destek olması beklenen Tello, orta yuvarlak civarında… İkinci gole neden olan penaltıyı yapan sağ açık Holosko’nun gayreti takdir edilebilir. Ama Slovak oyuncu doğal bir santrfor olduğu için ceza alanı için faule sebebiyet vermesine de çok şaşırmamalı. Maçın ilk on beş dakikasında Zapotocny, Toraman-Zan’ın ortasında üçlü savunmayı tamamlar görüntüde. Bu ana kadar Cisse, Lincoln’le adam adama oynuyor. Skor 2-1 olduktan sonra Denizli iki oyuncuyu yanına çağırıyor, Zapo’yu biraz öne çıkararak, Lincoln’le eşleştiriyor; Cisse’yi de tabii bir iki adım ileriye kaydırıyor bu hamle… 22. dakikada Denizli’nin yanındaki adam bu kez Ekrem… Çünkü geçen haftanın sol beki, bu hafta yeni bölgesinde Arda’ya karşı çaresiz kalıyor. Tabii bu çaresizlikte penaltı ürkeği Holosko’nun da etkisi var.
Beşiktaş’ın ekim-kasım-aralık dönemindeki üçlü savunma, üçlü hücum denemeleri (Amerika’yı yeniden keşfetme çabası), ocakta olgunlaştırılabilir; Denizli son 18 maçta belki istediği puanları toplayabilir. Skibbe’nin ise Aydın’a ve/veya Kewell’a yüzde yüz hazır biçimde sahip olması halinde üçlü savunma riskini bir daha alacağını tahmin etmiyorum.
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS