Büyük ya da küçük, kulüp veya milli takım, Avrupalı-Afrikalı ve Asyalı herkesin rüyasıydı o… Belki R.Madrid-Juventus gibi devlerin bile onu bir ulusal takımla paylaşmaya razı olacağı bir dönemdeydi. The Independent’in “Uçan Hollandalı” ismini taktığı Hiddink’in kontratına bizim de koymamız gereken ilk madde galiba, 4 yıl boyunca sadece Türkiye’yi çalıştırma şartı olmalı.
Guus Hiddink, ikinci dünya harbinin hemen ardından, savaşın etkilerinin sürdüğü küçük bir kasabada, Guuseum’da (pardon, sonradan onun adına kurulacak Guuseum müzesiyle meşhur olan Varsseveld’de) dünyaya gelmiş. Birçok büyük teknik direktör gibi onun da futbolculuk kariyeri parlak değil, iki sezonluk başarısız PSV dönemi haricinde 15 yılını orta sınıf takımları dolaşarak geçirmiş.
Genç Guus dünya çapında bir futbolcu olmasa da, o yıllarda da sıra dışı bir figür olduğu kesin. Çünkü De Graafschap’ta hocalığını yapan Piet De Visser’le dostlukları ömür boyu devam etmiş; Visser Hiddink’in takımları için Ronaldo, Romario, Alex gibi Brezilyalıları genç yaşta keşfetmiş, ayrıca onu Abramovich’le de tanıştırararak Chelsea macerasını başlatmış.
Şu anda Chelsea’de Abramovich’in danışmanlığını yapan ve Kalou, Obi Mikel, Robben gibi transferleri kulübe öneren Visser’in acaba Almanya’daki genç Türk futbolcuları birer-ikişer kez izlemeye vakti olur mu diye düşünmeden edemiyor insan!
İlk İstanbul seferi
Hiddink’in 20 küsür yıllık hocalık kariyerinde İstanbul’la yolları defalarca kesişti, ilk buluşmaysa onun birinci adamlık tecrübesini ilk kez yaşadığı PSV döneminde oldu. Hiddink 1987-88’de PSV’ye rüya bir Avrupa şampiyonluğu kazandırırken yola İstanbul’dan çıkmış, kupaya giden seride tek mağlubiyetini de Ali Sami Yen’de Galatasaray karşısında almıştı.
Eylül 1987’de Hiddink yönetiminde Galatasaray karşısına çıkan takımdan Eric Gerets 20 yıl sonra bu ülkede çalışacak; Ronald Koeman, Van Bruekelen, Van Aerle, Vanenburg, Kieft gibi yıldızlarsa bir yıl sonra Hollanda’ya Avrupa şampiyonluğunu getireceklerdir.
3 yıllık PSV dönemine biri Avrupa şampiyonluğu olmak üzere 6 kupa sığdıran Hiddink’in ikinci İstanbul seferini (o dahil) pek kimse hatırlamak istemiyor; belki de 2010’da üçüncü kez Türkiye’ye gelişinin altında da 1990’ı unutturma içgüdüsünün küçük bir rolü var.
Irkçılığa karşı
1990’daki başarısız Fenerbahçe macerasının ardından La Liga günlerine Valencia’da başlayan Hiddink, İspanya’da başarılı bir 3 yıl geçirdi. Mestalla’da oynattığı atak futbolun Real Madrid ve Barcelona’nın da stilini değiştirdiği söylenir. Üstelik Mestalla’daki bir maçtan önce tribünde gördüğü ırkçı pankartın kaldırılmaması halinde oyuna başlamayacakları restini çekmesi de hâlâ bir Valencia efsanesi olarak anlatılır.
Ön libero lafını sevmiyor
Bizim aklımızda geçen yıl Şampiyonlar Ligi’nde Chelsea’nin başında Barcelona’ya karşı oynattığı kapalı futbolla yer etse de, Hiddink hemen hemen bütün kariyeri boyunca atak oyunu benimsedi. 1995-98 arasında çalıştırdığı Hollanda Milli Takımı’ndan Edgar Davids’ten vazgeçmesi uzun süre tartışıldı, ama sonraki yıllarda gösterdiği tutarlı davranışlarıyla o hareketinin de doğru olduğunu ispat etti.
Milenyumun son iki yılını Real Madrid ve Real Betis’te geçiren Hiddink, İspanya’da kazandığı kupalarla olmasa da Sanz’la yaşadığı tartışmayla iz bıraktı. Medyaya Real Madrid’in çok daha fazla profesyonel yönetilmesi gerektiğini söyleyince, başkan Sanz’ın deyimiyle 5 dakikada bileti kesildi.
Kore’de kız arkadaş problemi
21’inci yüzyıla Kore milli takımında çalışarak başlayan Hiddink, o günden beri ününü de ağırlıklı olarak ulusal arenada yaptı. Kore’de önceleri milli takımla fazla ilgilenmemekle, vaktinin büyük bölümünü kız arkadaşıyla geçirmekle suçlandıysa da, neticede ülkenin en büyük ulusal kahramanı oldu. 2002-2006 arasını geçirdiği PSV’de Şampiyonlar Ligi yarı finaline çıktı. Avustralya’yı 2006 Dünya Kupası’nda ikinci tura taşıdı, Chelsea’ye bile 4 ayda 3 kupa hayali kurdurdu. Çalıştığı hemen her ülkede ve hemen her kulüpte büyük izler bırakan Hiddink’in şu anda Türkiye Milli Takımı’nın başında olması gerçekten büyük şans.
Onu eleştirenler parayı çok sevdiğini, bu yüzden de Hollanda’da vergi cezası aldığını söylüyorlar; ama üstün yeteneklerinin yanında bu kadar kusuru da sanırım tolere edilebilir. Bu 4 yılda ondan maksimum faydalanmayı becermek lazım; Hiddink hem altyapı organizasyonu konusunda, hem oyuncu izleme konusunda uzmandır, hem de bunları yaparken yarışmacı yönü eksik kalmaz. Türkiye’de altyapılarla mesai yapmalı, ayrıca vaktinin ciddi bir bölümünü de Avrupa’da gurbetçilerimizi izleyerek geçirmeli gibi geliyor bana.
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS