Daha önce üç yüz otuz üç kez birbirleriyle karşılaşan ezeli rakipler Beşiktaş ve Fenerbahçe, Eski İnönü’ye vedayı üç/üç/iki bin on üç’te muazzam bir futbolla yaptılar. Muhtemelen bu sezonun kader maçlarından birisi olarak kayda geçecek, belki de uzun yıllar hatırlanacak bu tarihi derbinin öyküsünü, tarihe not düşmek adına derledik bu hafta…
Soyunma odası primi
Karşılaşma öncesi manşetleri süsleyen önemli detay, Beşiktaş’ın galibiyet priminin soyunma odasında belirleneceği meselesiydi. Bu durumun bir motivasyon unsuru olarak sempatik göründüğünün farkındayım, ama 5-10 yıl sonra geçmişe dönüp bu haberlere baktığımızda sanırım bir şeylerin yanlış gittiğini anlayacağız.
Gelişmiş Batı Avrupa liglerinde kulüpler prim yönetmeliklerini sezon başı federasyona bildirirler, maç öncesi ekstra bir prim uygulaması yapamazlar. Bence etik olarak doğrusu da bu. Beşiktaş, Fenerbahçe veya Galatasaray gibi kulüplerin ekstra prim verecek bütçeleri var ama orta sınıf bir kulübün başkanı, sıradan bir maça özgü olarak primi 3 katına çıkarıyorsa bunu soruşturmak zorunda kalabilirsiniz.
Olcay ve yan direk
Maç başladı, ilk kritik pozisyonlar duran toplardan geldi… 19’da Webo’nun iptal edilen golünde Olcay’ın görevli olduğu kale çizgisini zamanında terk etmeyerek ofsaytı bozmasıyla başladı yan direkle imtihanı! 24’te Olcay, ikinci kez direkte kaldı ve bu kez Sow çerçeveyi bularak Fenerbahçe’yi öne geçirdi. 57’deki köşe atışında Emre’nin ön direkte Gökhan’la, onun da Webo’nun sağ volesiyle buluşturduğu topu çizgiden çıkaran yine Olcay’dı! Genç oyuncunun çizgiyi terk etmemesi bu kez rakip takım hanesine eksi bir gol yazdı. Olcay’ın yan direkle sınavı son düdüğe kadar sürdü: 90+3’te Fenerbahçe’nin kornerinde görevli olduğu ön direkten ok gibi fırlayan Olcay, 15 saniyede 93 metrelik bir depar atarak belki de derbi tarihine geçti.
Yani Olcay Pazar günü yan direkte bir gol yedirdi, yedirdiği başka bir gol iptal edildi, bir golü çizgiden çıkardı ve bir de gol attı! 4 gole direkt tesir eden bu 4 pozisyonla Olcay ve yan direk, maçın adamı olmayı birlikte hak ettiler sanırım!
Fizikçi Niang
Tabii Olcay’ın maçın kaderini belirleyen golünde Niang’ın attığı milimetrik pasın üstünde de durmak gerek. Zira Niang’ın Olcay’a pasında üç kritik değişken var: Zamanlama, şiddet ve yön… Niang meşin yuvarlağı Olcay’a 0,2 saniye erken atsa, muhtemelen Volkan topu kazanıp Fenerbahçe’ye son bir pozisyon şansı kazandırmaya çalışacak. Senegalli topu yalnızca 0,2 saniye geç atsa, bu kez araya giren Gökhan olacak. Niang topu 10 km/s daha şiddetli atsa Volkan, 10 km/s daha yavaş atsa Gökhan kazanacak. Yine Niang’ın dikey eksene yaklaşık 60 derece açıyla attığı top, 60 değil 50 ile atılsa Gökhan’da, 70 ile atılsa Volkan’da kalacak…
Niang, kusursuz zamanlama, kusursuz şiddet ve kusursuz açıyla attığı bu top için herhalde zorlu bir fizik problemini çözdü desek yanılmış olmayız! Biz daha önce böyle pasları fizik profesörü Alex’ten izlerdik, bu kez atan (ve bu pasıyla tezini vermiş sayacağımız) yardımcı doçent Niang oldu!
Şovu çalınan Sow
Pazar gecesi ecnebi deyimiyle şovu bir Senegalli, Niang çaldı; oysa dakikalar 65 olduğunda manşetlere başka bir Senegalli, Sow çıkacak gibiydi… Sow, 3 Şubat’taki Sivasspor maçından beri oynanan 7 resmi müsabakada santrfordan sol açığa geçti ama enteresandır, yeni yerinde daha fazla net gol pozisyonuna giriyor! Çünkü Fenerbahçe’nin 3 forvetli gözüken ama bence 3 santrforlu olan yeni düzeni, her 3 adamı da özgürleştirdi.
Bate önünde 45’te penaltıyı kazandığında sağ açıktaydı Sow… 48’de kaleciyle karşı karşıya kaldığı pozisyonsa soldandı. Trabzon’da 20’nci saniyede pozisyonu yine soldan üretti, Kasımpaşa’ya attığı golde koşuyu sağdan yapmıştı. Beşiktaş’a attığı ilk golde sağda arka direkteydi, ikincide kafayı tam santrfor pozisyonundan vurdu.
Benim gözlemim şu: Daha önce tam merkezde, santrfor pozisyonunda oynayan Sow 10 maçta kaleye yüzünü 3 kez serbest biçimde dönebiliyorsa, şimdi sol açıkta 13 kez dönebiliyor. Yalnız santrfor rolünde sürekli stoper baskısıyla bir röveşata mecburiyeti hisseden Sow, dikkat ederseniz 6-7 maçtır böyle fantastik vuruşlara mecbur kalmıyor. İşte futbol böyle acayip bir oyun: İki kere iki bazen 1 bile etmezken, üçle üçü topluyorsunuz karşınıza 9 çıkabiliyor!
Ve üç, üç, on üç!
Tabii Eski İnönü’ye veda öncesi 333 kez derbi oynamış iki ebedi dostun, 3/3/2013’te son kapışma için sahaya çıkması, Beşiktaş’ın 3’üncü golünü 90+3’te bulması eğlenceli detaylar… Olcay’ın 3’üncü golde 93 metrelik bir depar attığını filan da hesaba katarsanız, kendinizi “23” filminin ya da “Touch” dizisinin içinde hissedebiliyorsunuz. Sahi insanlar gerçekten birbirine görünmez kırmızı iplerle bağlı ve doğru rakamlar bir araya geldiğinde o ipler kaderlere görünür biçimde tesir mi ediyor sizce?
İster inanın, ister inanmayın, ama kararınızı benim de o statta canlı olarak yer aldığım şu maçın öyküsünü dinlemeden vermeyin bence…
Tarih: 13 Haziran 2008… Yer: Zürih… 13’üncü Avrupa Şampiyonası’nın 13’üncü maçı, 13’üncü Cuma günü İtalya’yla Romanya arasında oynanıyor ve Rumenler maçın bitiş düdüğünden tam 13 dakika önce bir penaltı atışı kazanıyor.
Topun başına Mutu geçtiğinde İtalyanlar gergin, çünkü Rumen futbolcu bu golü atıp maçı kazandırırsa Gökmavililer, turnuvaya daha 13 Haziran’da veda ediyorlar.
Penaltının neticesinin ne olduğunu söylemeyeceğim. Hatırlayanlarınız vardır, hatırlamayanlar da ufak bir araştırmayla bulabilirler… Ben şu detayla bitireyim: İtalya’nın genelinde 13’ün uğursuz değil, uğurlu sayı olduğuna inanırlar!
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS