Bütün dünya sahadaki 11’inci adam forvet mi, yoksa merkez oyuncu mu olmalı diye tartışırken, Macaristan gibi, Peru gibi, Bosna gibi bazı milli takımlar, 3’lü savunma oynayıp, o sorunu ortadan kaldırmaya kalkıyor, tabii bambaşka sorunları üstlenerek… Yeni sorunsa şu; ulusal takımı oluşturan oyuncular, yılın 11 ayını kulüplerinde geçirdiği ve orada 4’lü savunma oynamaya alıştıkları için milli görevde şaşkın bir defansif anlayış içinde oluyorlar.
Böyle şaşkın bir takım savunması yapan Bosna’ya karşı, alametifarikası ayağa oynadığı hızlı/kısa toplar ve verkaçlar olan Türk Milli Takımı’nın ileride Batuhan’la başlaması, ilk 60 dakika boyunca da sahada o varmış gibi umutlarını kenar ortalarına bağlaması tartışmaya açık bir tercih… Deyim yerindeyse, milli takım Z’lerle, T’lerle, L’lerle organize bir tetris oynayabilecekken, durmadan doğru ortayı yapabilecek ortamı oluşturmaya ve bir çubukla işi bitirmeye çalışıyor. Golleri duran toplardan bulmamız yanıltmasın, bizce Nuri’li Arda’lı Kazım’lı (hatta Nihat’lı ve Gökdeniz’li) bu takımın birincil oyun planı değil, B planı olmalı Batuhan’lı oyun… Zigic, Crouch, Koller ya da bugünkü Batuhan, bizim takımda ancak acil durumlarda camı kırıp faydalanabileceğimiz çekiç hükmünde olabilirler.
Yine de sahada büyük liglerde oynayan 8 oyuncusu olan Bosna-Hersek’e karşı başarıyla geçilmiş bu sınav, Nuri ve Halil’in Milli Takıma tekrar dahli, Erding’in Erdinç olması yolunda mühim bir aşama sayılabilir. A millilerin 15’indeki Estonya müsabakası için umutluyuz, ümitlerin 14’ündeki Belarus rövanşı içinse bizi endişelendiren bir 1-0’lık küçük avantaj var. Bosna önünde ilk 18’e alınmayan Ceyhun ve kulübede oturan Aydın’la Serdar, olimpiyat yolundaki U21 takımımıza sahada çok lazım olabilirlerdi.
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS