Belirsizlik sona erdi ve Mesut, Almanya formasını seçti. Biz Türk topraklarına ayak basmak istemeyen Mehmet Scholl’ü izlerken duygulanan, ulusal formayla alakası olmamasına rağmen gizli gizli Kennedy Bakırcıoğlu’nu takip eden, sırf ismi benziyor diye Hakan Mild’le bile heyecanlanan kalbî bir milletiz. O yüzden Mesut, 3-5 hakaret mesajı aldım diye üzülmesin, bilsin ki Mart’ta Almanya formasıyla Liechtenstein’a gol atarsa, belki de sevinçten en yükseğe sıçrayan yine biz Türkler olacağız.
Yalnız Türk futbolu için “Mesut konusu” bitti, “Post-Mesut süreci” başladı desek, herhalde yanılmış olmayız. Çünkü 80’lerde Almanya’dan beş yılda bir Türk çıkıyordu, 90’larda her sene 1-2 tane yetişmeye başladı, bugünse Bundesliga’da her takımda birer ikişer tane var. Euro 2016’da muhtemel bir Almanya-Türkiye maçında sahada 16-17 Türk asıllı olacak, kenarda Terim’le Löw olmayacak; ama o 16-17 adamın hangi milli takım forması giydiğini, bugün Mesut’un, Terim’in, Löw’ün söyledikleri ciddi biçimde etkileyecek.
Bu iş, antrenörlerin uhdesini çoktan aşmış, hem sportif hem de sosyokültürel bir vaka halini almış. Attila Ağbi (Gökçe) yazdı, DFB’den Niersbach, Mesut ve benzerlerini, Almanya’daki yabancılar için birer kahraman potansiyeli olarak karşıladıklarını söylüyor. Bizimse, bu konuda en fazla duyduğumuz söylem şu: “Milli formanın pazarlığı olmaz!”
Mesut ve Löw
Tamam, “milli formanın pazarlığı olmaz”, gurbetçiye imtiyaz tanınması söz konusu olamaz, doğrudur da; iki ülkenin yöntemlerini kıyasladığımızda bariz farklılıkların olduğunu da yadsıyamayız.
Mesut, Löw’le konuşup kararını verdiğini söylüyor; hatta Löw, genç oyuncunun maçını izlemeye gidip onu onore de ediyor. Oysa Özil, Terim’le bire bir hiç görüşmemiş! Terim gurbetçilerle bire bir görüşmüyor, maçlarını izlemeye de bölge antrenörlerimiz gidiyor. Löw’ün Mesut’u davet etmesini de Sport Bild’e şöyle değerlendiriyor: “Löw, onu kaç kez milli takıma çağıracak ki?” Bu cümleyi anlamak biraz güç… Eğer Terim, Mesut’un Almanya forması giyebilecek düzeyde olmadığını ima ediyorsa, o zaman bu çocuk nasıl Türkiye’de oynayabilecek düzeyde olabiliyor? Bu, Almanya’nın Türkiye’den daha iyi bir ekip olduğu ön kabulüdür, üstelik de bugünden itibaren Almanya’yı seçecek her oyuncuya da verilmiş bir bahanedir: “Almanya daha iyi bir takım olduğu için, o formayı seçtim!”
Özel maç
Terim’in (Yanal’ı da şahit göstererek) bir başka iddiası, gurbetçilerin özel maçlara gelmek istemediği yönünde… Öncelikle bu, FIFA yönetmeliklerine aykırı. Drogba nasıl İzmir’e geliyorsa, Mesut da çağırıldığı her yere gitmek zorunda. Üstelik de Mesut, önünde 9 aylık bir süresi olmasına rağmen, Löw’ün bir özel maç davetiyle kararını veriyor. Oysa ki pekâlâ Mart’ı bekleyip, resmi maçlarda kadroda olup olmayacağını görebilirdi. Öyleyse özel maçlarda olmak istemeyen adam, Mesut değil.
Bir de Terim’in sıkça dile getirdiği bir iddia daha var: “Bizim elimizde, futbolcuların ailelerinden gelen ve oyuncuyla ilişiğimizi kesmemizi isteyen mektuplar var”. Bild’de mektuplardan birinin “Baba Özil”den Tolunay Kafkas’a yazıldığını açıklandı. Peki, diğer mektuplar kime ait? Bütün ailelerinin fikirleri bu yönde mi, görüşler değişmez mi? Her sporcunun kararını aileleri mi verir? Aileleri mektup gönderenler utanmalı mıdır, aforoz mu edilmiştir?
Gerek Terim, bu mektup gönderenleri; gerekse Yanal, özel maçlarda oynamak istemeyenleri açıklamalılar. Birkaç kişi mektup gönderdi, birkaçı da özel maçlara gelmek istemedi diye, neden bütün gurbetçi futbolcular töhmet altında kalıyor ki?
Yeni bir şey
Halil’den, Yıldıray’dan, Mesut’tan bütün gurbetçiler doğrudan etkileniyorlar. 17’lik Arsenalli Oğuzhan, Mesut’un kararını desteklediğini açıklıyor. Hollanda U17 ekibinin kaptanlığını yapan Özyakup, bu tercihinde Türk milli takımı seçicilerinin kendilerini görmezden gelmesinin etkin olduğunu iddia ediyor. Biz, milli takımımıza Hamit’i kaptan yapamazken, belki de Hollanda’nın 5-6 yıl sonraki kaptanı bir gurbetçi Türk olacak! Bu mesele, çoktan bu federasyonu, bu milli takımı, bu hocaları aştı.
Bu mesele yalnızca Terim’in, Löw’ün meselesi değil, daha uzun vadeli bir mesele… Biz Terim’in bilgisine, U19-U21 hocalarımızın adaletlerine güveniyoruz. Ama mesele bizim inanmamızla bitmiyor, Freiburglu Ömer’in, Kölnlü Taner’in, Arsenal Oğuzhan’ın, Dortmundlu Yasin’in de inanması lazım. Şimdi “Milli takım formasının pazarlığı olmaz”dan, “Elimizde mektuplar var”dan, “İmtiyaz istiyorlar”dan başka bir şey, şimdi yeni bir şey söylemek lazım… Hem de şimdi. Hemen şimdi.
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS