Rene Vandereycken, 1984 Avrupa Şampiyonası ve 1986 Dünya Kupası’nda iz bırakan Belçika Milli Takımı’nın hırçın orta saha oyuncusu… Onunla aynı jenerasyonun futbolcusu olan Terim, muhtemelen Vandereycken’in provokatif tarzını da hatırlıyordur. Belçikalı orta saha oyuncusu, futbol oynadığı kulüplerde de (Brugge’de, Anderlecht’te, Genoa’da), milli takımda da işler kötü gittiğinde kışkırtma rolünü üstlenen, mağlubiyeti kabullenmeyen ama bunu kendi metotları ile ifade eden marjinal bir sporcu tipi idi…
6 yıldır büyük turnuvalara gidemeyen Belçika Milli Takımı’na da böyle isyankar bir ruh gerektiği için getirdiler onu göreve… 2 senedir yürüttüğü Belçika teknik direktörlüğünde de bu tavrını sürdürdü, tecrübeli oyuncularla yavaş yavaş ilişkisini kesti, hatta geçen hafta içinde yaşanan Van Buyten-Simons kavgasında da son kurbanı Bayern Münih’li yıldız Van Buyten oldu… Belçikalı meslektaşlarımızla konuştuğumuzda, Vandereycken’in yerel medyayla da sürekli kavga içinde olduğunu ve zaman zaman gazetecileri, televizyoncuları küçük gören tavırlar sergilediğini söylüyorlardı…
Bu tablo içinde Vandereycken’in dünkü davranışlarına kimsenin şaşırmaması normal… Zaten Vandereycken, basın toplantısında Terim’e mâlum el hareketini yaptığını ve hatta hakaret ettiğini de kabul ediyor (Vandereycken de iki yıl Genoa’da oynadığı için İtalyanca biliyor ve muhtemelen medyada yer alan küfür de aynen doğru) Ama madalyonun bir de öbür yüzü var…
Terim cephesi
Terim’in futbolculuğu da, teknik adamlığı da sütten çıkmış ak kaşık değil… Belçikalılar da tabii ki Terim’in futbolculuğunu, Leeds maçında Emre’yi itmesini, İsviçre hadiselerindeki tutumunu hatırlıyorlar… Muhtemelen onunla aynı yıl doğmuş, aynı dönemde futbol oynamış ve aynı dönemde teknik adamlık yapan Vandereycken de meslektaşını iyi tanıyor… Zaten basın toplantısında her iki ülke medya mensuplarını da en çok etkileyen cümle, o anda spontane kurulmuş bir cümle değil, belli ki uzun yılların birikimi: “Terim kendini Türkiye’nin üstünde görebilir, ama Belçika’nın ve bizim üzerimizde değil!”… Bu sözler, Vandereycken’in Şükrü Saracoğlu’na ciddi bir önyargıyla gelmiş olabileceği ihtimalini de kuvvetlendiriyor…
Ve yine Vandereycken, Belçikalı basın mensuplarına, 2 gün boyunca Terim’le hiç karşılaşmadıklarını, maç sonrası da Türkiye kulübesine doğru gittiğini ama Fatih Hoca’yı orada bulamadığı için el sıkışamadığını ifade ediyor… Belçikalı gazeteci Vermeiren de, özellikle bu tavrın hoş olmadığını, şartlar ne olursa olsun Türk teknik kadrosunun kendine yakışan ev sahipliği vazifesini göstermesi gerektiğini düşünüyor… Tamam rakip ön yargılı, ama biz de onların saha dışı çekincelerini boşa çıkaracak nezaketi, hassasiyeti maalesef gösterememişiz…
Takım elbiseli birisi
Böyle bir hassasiyet gösteremediğimiz gibi, provokasyona da alet olmuşuz: Maçı teknik adamların hemen üstünden canlı izleme şansı bulduğumuz için görebildik, Belçika yedek kulübesine ilk hamleyi yapan Fatih Terim değil, bizim kulübede oturan kırmızı kravatlı takım elbiseli bir görevli…
Vandereycken’in ettiği küfrü, o sırada oyuncularına taktik vermekle uğraşan Terim duymadı bile… Teknik ekibimizden takım elbiseli birisi duydu, galiba o da İtalyanca biliyordu ki hakareti anladı ve o koştu Belçika yedek kulübesine doğru… İşte esas tehlikeli olan bu… Vandereycken’le Terim tartışırken onların arasına girip tansiyonu düşürmeye çalışan kişi Belçikalı… İki hocayı boğaz boğaza getirmeye yaklaşan kıvılcımı çakansa bir Türk… Oysa iki hoca birbirinin yakasına yapışmışken Terim’in yanında yalnızca bir Türk var: O da Terim’in özel koruması!
Bu problemler devam ettikçe, bu işten zarar gören sadece Vandereycken, sadece Terim olmuyor, esas faturayı Türk futbolu, Türk sporu, hatta Türk diplomasisi ödüyor… Birileri, Terim’e, yardımcılarına, kulübede oturan takım elbiselilere, federasyona, gazetecilere, bize, hepimize şu dünyada tek meselemizin, tek hedefimizin 3 puan olmadığını anlatmak zorunda…
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS