Mayıs 2008’de Chelsea ile M.United arasında oynanan Ş.Ligi final maçının ardından taşlı sopalı çatışmaya giren iki takım taraftarlarından 7’sinin hayatını kaybettiğini biliyor muydunuz? Bu üzücü hadiseyi duymamış olabilirsiniz, zira kavga Londra’da veya Moskova’da değil, Nijerya’da yaşanmış! Tam 140 milyon kişinin yaşadığı futbol aşığı Batı Afrika ülkesinde statlara maç başına birkaç bin seyirci gelmezken, İngiltere Premier Ligi’ni yayınlayan barlar dolup taşıyormuş. Başkent temsilcisi FC Abuja’nın teknik direktörü Abdu Maikada, federasyondan takımının müsabakalarını Arsenal’in maç saatlerine denk getirilmemesini talep etmiş, zira Abujalıların kendi şehir takımlarına olan ilgisi her geçen gün azalıyormuş!
Şükür ki, Türkiye’de futbol taraftarları henüz (!) şiddeti bu boyuta taşımadı. Tamam, bizim ligimizin kalitesi de Nijerya’nın çok üstünde… Yalnız şunu da kendime sormadan edemiyorum: Şu anda 8-10 yaşlarına, takım seçme aşamasına gelen ve televizyonda 5 büyük ligi izleme şansı olan çocuklarımızın Barcelona veya M.United taraftarı olmasını nasıl engelleyeceğiz? Ben TV yayınlarının kısıtlanması görüşünde değilim; bizim ligimizi çocuklarımız için nasıl daha cazip hale getirebiliriz, onun cevabını arıyorum daha çok…
Evet, bizim ligimiz Premier Lig kadar tempolu değil. Evet, orası “futbolun NBA’i” ve dünyanın en iyi futbolcuları İngiltere’ye gitmek istiyor. Ama bizim rakibimiz de İngiltere Ligi olamaz ki zaten! 600 milyonluk ligimizle 2,5 milyarlık Premier Lig’i hangi açılardan zorlayabiliriz, oralara konsantre olmak lazım belki de…
4 büyükler
94-95’te Blackburn’ün şampiyon olmasından beri Premier Lig’de zirve 3 takımdan başkasına gitmiyor. Üstelik son 4 sezondur da ilk 4’ü aynı takımlar oluşturuyor! Yine söz konusu 4 takım Ş.Ligi nimetlerinden de faydalandıkları için Manu-Chelsea-Arsenal-Liverpool ile diğerleri arasındaki fark her geçen yıl artıyor. Efsane menajer Keegan, “Bu dörtlü böyle devam ederse İngiltere, dünyanın en sıkıcı büyük ligi olacak” demiş geçenlerde… Belki de Keegan gibi düşünen gençlerin ilgisini şampiyonluğun 70 puanın altına düşme rekorunun kıyısındaki Süper Lig çekebilir! İki sezondur Sivas’ın yarışta olmasını, bu yılın en yüksek puanlı lig altıncısını çıkarma ihtimalini de eklerseniz, ligimizde rekabetin yükselişe geçtiğini rahatlıkla söyleyebiliriz herhalde… İngiltere’yle ilgili bir başka eleştiri de alt liglerle Premier Lig arasında kopan bağ… Adanın 17 yıllık lig tarihinde bir sezon hariç her sene, yeni terfi eden takımlardan biri aşağıya geri dönmüş! 97-98’de ise Premier Lig’e çıkan her üç takım aynı yıl Championship’e dönmek zorunda kalmışlar! 2007-08’de D.County, koskoca ligi 1 galibiyetle bitirdi! 94-95’te Ipswich Manchester’a 9-0 yenilirken, bir önceki sezon Swindon, kalesinde tam 100 gol gördü! Oysa bizim cephemizde yine fena olmayan bir tablo var: Bu sezon Süper Lig’de ilk 9’da yer alan takımlardan dördü (Sivas, Kayseri, Bursa ve Ankara), son 5 yıl içinde aşağıdan terfi eden ekipler…
İngilizlere göre bu durumun sebebi ekonomik: 2007’de bir Premier League takımının ortalama tv geliri 45 milyon pound düzeyindeyken, bir Championship temsilcisinin kazancı 1 milyon civarında dolaşıyor… Küme düşen takımlara yaptıkları “paraşüt ödeme” ile bunu telafi etmeye çalışıyorlar ama bu hamle bile İngiltere’yi bizdeki 1/15’lik Bank Asya 1. Ligi/Süper Lig tv gelirleri oranına yaklaştıramıyor.
Futbol endüstrisi dediğimiz
Premier Lig’i izlemekten ben de büyük keyif alıyorum. Ama çok endüstriyel olduğunu iddia ettiğimiz, rasyonel rakamlarla süslediğimiz bu futbol dediğimiz oyunun bütün sihri, son derece basit ve irrasyonel bir şeye, “taraftarlığa” bağımlı… Taraftar olmazsa, çocuklarımız Arsenal’i/Chelsea’yi tutarsa, “futbol endüstrisi” diye öve öve bitiremediğimiz bir sanayi filan da kalmayacak ortada maalesef… Yani İngiltere Ligi büyük bir keyif olmaktan çıktı, tehlike kapsamına girdi bizim için… Moda tabirle, ve tersten değil, doğrudan, düzden: “Tehlikenin farkında mısınız?”
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS