Dün geceki müsabakanın bütüncül bir teknik analizini yapmak zor, ama Yılmaz Vural’ı tebrik etmeden geçmek de imkânsız: Sıradan bir çizgi oyuncusu olarak gözüken Köksal’dan Elazığ’ın Mesut Özil’ini üretti. Göreve gelir gelmez sol açık Aydın’ı sol bekte kullanıp verim almıştı, son zamanlarda da sol bek Zegelaar’dan sol açıkta verim alıyor. Bir sürü transfere rağmen hâlâ çok sıradan bir kadrosu var, ama asla geriden uzun vurmuyorlar. Şu anda Elazığ’dan 5 kat iyi kadrosu olan Kasımpaşa’da Şota geriden pasla çıkmaya cesaret edemiyor; Vural kendi dönemindeki zayıf Kasımpaşa’ya da uzun vurdurmuyordu, bu Elazığ’a da uzun vurdurmuyor. Gakgoşlar kazanabilirler/kaybedebilirler, hatta bu zayıf kadroyla küme bile düşebilirler; ama her zaman oyununun tarifi yapılabilen, rakiplerin saygı duyduğu bir ekip olacaklar.
Dün geceki Fenerbahçe’yi ise üç bölümde incelemek gerek. İlk 15 dakikada bu sezonun genelindeki hastalık bir kez daha nüksetti: Fenerbahçe hiçbir maça yüksek tempoyla başlayamıyor, o yüzden de 18’inci müsabakada 11’inci kez ilk golü yiyorlar. Oysa Fenerbahçe gibi bir büyük takımın iç sahada Elazığ’a karşı saldırarak, ısırarak, rakibi kendi sahasına hapsederek başlaması beklenir.
İkinci bölümde, yani 15-45 arasıysa Fenerbahçe’de bu sezonun özeti gibi: Elazığ’a karşı 1 farklı (hatta 2 farklı) geriye düşmek dünyanın sonu olmamalı, bu kalitede bir kadro bu ligde hemen her rakibe karşı 60 dakikaya 3 gol sığdırabilir çünkü. Ama Fenerbahçeliler 15-45 arası şaşkınlar, ayaklar birbirine dolaşıyor, hiç kimse istediğini yapamıyor. Sow iki net pozisyonu iki basit top stopu yapamadığı için harcıyor. Takımın normalde en soğukkanlısı olan Kuyt bile 17’lik çocuk gibi. İstediği pası atamıyor, istediği yere gidemiyor. Çok net bir gol pozisyonunda topu durduramıyor. İşte o Kuyt şu anda Fenerbahçe takımının ruh halinin aynası gibi aslında: İstifalar, geri dönüşler, gereksiz bir gölgeyle kavga hali yüzünden herkes, Kuyt dahi olağanüstü özgüven kaybı yaşadı. Ruhlar tedirgin olunca, beyin de ayaklara hükmedemiyor işte…
Maçın üçüncü bölümü, yani 45-90 arası ise ufak bir umut ışığı: Eğer Aykut Hoca bu kadar tutucu olmaz, birtakım riskler alabilirse bu kadro kalitesiyle hâlâ maçlar/kupalar kazanılabilir. Yeter ki, doğru olduğu düşünülen şeylere tapılmasın, yeni şeyler denemekten korkulmasın…
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS