
Son derece tatsız bir maç oynandı Başakşehir Stadı’nda. Sezon başında “kolej takımı fabrika ayarları” ile oynanan Başakşehir, hâlâ anlamsız reorganizasyonun sancılarını yaşıyor. Bu takım Mahmut’un takımıydı, Ferhat’ın takımıydı, Mossoro’nun takımıydı. Bu takım koşan-savaşan takımdı, bu takımda paşa yoktu, abi yoktu. O ayarlarla oynandığından beri de bulamıyorlar eski havalarını.
Antep önünde toparlanma sinyalleri veren Galatasaray’sa, iki maçtır eski sıradan görüntüsüne geri döndü aslında. Başakşehir önünde gollere kadar isabetli şutlarda 5-0 geridelerdi, futbol adına da ortaya koydukları hemen hiçbir şey yoktu. Maç Muslera’nın kritik kurtarışları ve Podolski’nin şanslı bir golüyle Galatasaray’ın lehine döndü ama onun öncesinde sadece kendi etrafında dönen bir futbol ortaya koydu sarı-kırmızılı orta saha. Galatasaray orta sahasında bu “Evlat Evlatoğlu” kültürü sürdükçe de çok ileriye gidemeyecekler gibi.
Aslında Başakşehir Stadı’na kadar zahmet eden birkaç bin seyirci, hayatlarından çalınan 90 dakikayı sahadakilerden talep etseler haklıdır diyeceğim ama… Her sezon 306 maçın en az yarısı bu tatta geçiyor, lâkin hâlâ bu ligin adı “Spor Toto Süper Lig”! Oysa bu tempodaki maçlar ve bu tatsız tuzsuz futbolla bu ligin adı olsa olsa Spor Toto kaos ligi, ya da Spor Toto faul ligi olabilir. ‘Yenemiyorsan yenilme’ciliği matah bir şey sanan onlarca antrenör ve hakemi aldatmanın marketten elma çalmaktan farkı olmadığını bilmeyen futbolcuları değiştirmek ciddi bir süreç işi. Ama oynatmayan/oynamaya izin vermeyen hakemi değiştirmek, daha kısa sürede halledilebilecek bir mesele. Bir önceki nesil her maç çaldığı yüz düdükle zaten oynatmamayı şiar edinmişti. Ama yeni nesil hakemlerin de bu kadar çok düdük çalması, faul kriterlerinin dokunmaya kadar gerilemesi çok acı. 90 dakika süren bir maçta top oyunda 45-47 dakika kalıyorsa bu işte bir anormallik olmalı. Ve bu anormalliğe en azından yeni nesil hakemler çanak tutmamalı.
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS