Kayserispor’un Ekim’e 14 puanla girmesi belki çok sıra dışı bir hadise değil, nitekim son 4 sezonda da ilk yedi haftalarda 11 puanın altına düşülmemiş. Ama bu yılki Kayseri’de puan hanesinde 14 yazmasından daha çekici şeyler var sanki. Umut veren şeyler… 50 küsür puanla beşle sekizinci basamak arasında bir yerlerde dolaşmaktan daha fazlasını hayal ettirecek şeyler…
Kafkas’la Kayseri seyircisinin arasını açan konu, tutucu oyun ve ligin en az gol yiyen ekibi olmaktan öteye gidileceğine dair inançsızlıktı. Ben taraftarla aynı kanaatte değildim, zira bir sezonda Tolunay Hoca’nın başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmedi: İki as Toledo ve Eren uzun süreli sakatlandılar, Emreciksin disiplinsizlikleriyle ahengi bozdu. Şike soruşturması kapsamında bazı oyuncular tutuklandılar. Üst üste gelen olumsuzluklara rağmen 15’inci haftada liderlik koltuğuna oturan Kayseri belki ilk yarıyı zirvede kapatabilse şimdi farklı şeyler konuşuyor olabilirdik.
Şanssızlıkların yakasını bırakmadığı Kafkas ayrıldı, onun yerine Van Gaal okullu Arveladze geldi. Hoca değişti, yardımcıları değişti, ideal takımın yarısından fazlası değişti ama bir şey değişmedi: Kayseri, iyi savunma yapmaya devam etti. Şota, Amerika’yı yeniden keşfetme yanlışına düşmedi, ekibin iyi yaptığı işleri koruyup üzerine koyma yoluna gitti. Nitekim Kayseri bu yıl da oynadığı 7 maçın beşinde kalesini kapattı, ligin en skorer iki takımı Fenerbahçe ve Trabzon’a gol şansı tanımadı.
Schweinsteiger Selim
Takım savunmasını iyi yapmaya devam eden Kayseri’de bizi esas umutlandıran konuysa Şota’nın elindeki oyuncuları geliştirme konusundaki başarısı… Van Gaal Bayern’in başına geldiğinde Schweinsteiger ofansif orta saha ya da kanat hücumcusu olarak oynayan, maç içi ve sezon içi istikrarı olmayan bir adamdı. Van Gaal, Schweinsteiger’i harika bir iki yönlü merkez oyuncuya dönüştürdü. Onu hem Bayern’in hem de Almanya’nın anahtar oyuncusu yaptı. Schweinsteiger 26 yaşından sonra gelişti, başka bir oyuncuya dönüştü, adını yeryüzünün elitleri içine yazdırdı.
Van Gaal okullu Şota’nın Schweinsteiger’iyse Selim Teber oldu. Almanya’da daha ziyade ofansif bir orta saha oyuncusu olarak ün yapan, frikik ve asistlerle yetinen, zaman zaman forvet de oynayan Selim, aynen Schweinsteiger gibi iki yönlü bir merkez oyuncusuna dönüştü. Hem de ne dönüşüm: Bana göre Süper Lig’de ilk yedi haftanın en iyi orta saha oyuncusu oldu Selim…
Şota’nın Van Gaal’i hatırlatan bir diğer davranışı da genç oyunculara forma vermek konusunda tereddüt etmemesi… Geçen yıl kısıtlı şanslar bulabilen ve güvensiz gözüken Hasan Ali, bu yıl Şota’nın Badstuber’i oldu! Eğer bu formunu sürdürürse sol bekte büyük sıkıntı yaşayan milli takıma da iyi bir alternatif olacağı kesin.
Güzel bir renkten ötesi
Kayseri’nin bu yıl aşması gereken en önemli problemse Cangele’siz skor yapabilmeyi sürdürebilmek olacak. Moritz o pozisyonu doldurmaya çalışacak, Zalayeta Makukula’nın yükünü sırtlamak için mücadele edecek ama Şota’nın daha fazlasına, B-C planlarına ihtiyacı var. Belki de bu aşamada Hamidou’nun takımı 60’ıncı metreden hücuma başlatan paslarından da faydalanmak lazım, çünkü elinizde böyle bir koz varken bunu kullanmamak sahada Prekazi oynarken ona frikik attırmamak gibi bir şey… Ama gözlemlediğim kadarıyla bu sene Şota (takımın uzun pas hastalığını gidermek için, Hamidou’nun asistlerini kaybetme pahasına) Kamerunlu kaleciyi biraz frenlemiş. Bense orta vadede Hamidou’nun asistlerine de ihtiyaç olacağı kanaatindeyim…
Şota’yı, Kayseri’yi, onun planlarını ve uygulamalarını izlemek çok keyifli. Ligin gerçekten en güzel renklerinden biriler. Ama bu sene olmasa bile gelecek yıl, ligde güzel bir renk olmaktan öteye geçmelerini bekliyoruz artık…
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS