Kasımpaşa beraberliği sonrası Schuster, ligde zirveyi paylaşan Trabzon-Kayseri-Bursa üçlüsünün defansif futbol oynadıklarını iddia etmiş… Alman Hoca’nın yan yana koyduğu üç takımın neredeyse “üç benzemez” oluşunu, hepsinin en az Beşiktaş kadar gol atmasını bir kenara bırakıp, Schuster’i anlamaya çalışıyorum: Alman Hoca’nın haklı olduğu detaylar var mı? Süper Lig’de gerçekten savunma futbolu mu para ediyor?
21’inci yüzyılın ilk çeyreğinde dünya futbolunda baskın anlayışın Barcelona/İspanya futbolu olduğu mâlum… Rijkaard’ın Barcelonası’yla Aragones’in İspanya’sının tohumladığı bu “sabır/yetenek odaklı; stoperlerin, beklerin ve kalecinin bile trafiğe katıldığı, mümkünse rakip ağların içine kadar pasla girme oyunu” , Arsenal, AZ Alkmaar, Werder Bremen gibi güçlü örneklerle de destekleniyor. İki binli yıllar itibariyle ise hemen herkes (Nurullah Sağlam’ın Antep’iyle Vural’ın Kasımpaşa’09’u bile) Barcelona gibi oynamaya çalışıyor; uzun vurmak, iki metrelik hedef santrforla top indirmek gibi eski alışkanlıklar neredeyse lanetleniyor!
Bu yıl Beşiktaş’ın, Fenerbahçe’nin, Trabzonspor’un, Çalımbay dönemi Eskişehir’inin oynamaya çalıştığı futbol, Barcelonagiller gibi… 90 dakika pozisyon arayan, yediğinden fazlasını atmayı hedefleyen, Hilbert’le Serkan Balcı’nın en az santrforlar kadar hücuma katkı yaptığı; M.Topuz, Pele, Hüseyin Kala gibi iki yönlü orta saha oyuncularının ön liberoların yerine kullanıldığı, stoperlerin pasla çıktığı keyif odaklı bir düzen…
Ama basit bir gerçeği de gözden kaçırmamak lazım: Futbolda tek bir doğru yok. Herkes Barcelona olmak zorunda değil… Herkesin elindeki malzeme “Barcelonavari” olmaya uygun da değil. Geçen yıl Mourinho’nun Inter’inin nasıl sonuca gittiği ortada. Şampiyon Bursa’nın, Antalya’nın, Hagi’li Galatasaray’ın (hatta Denizli’nin Beşiktaş’ıyla Avcı’nın Belediyespor’unun) futbolları da Barcelona’dan ziyade, Inter’i hatırlatıyor.
Mesela Antalya’nın maç içinde yüzde 70 topa sahip olmak gibi bir derdi yok. Bursa hafta içinde toplu hücum organizasyonları kadar, duran top varyasyonları da çalışıyor. Hagi muhtemelen bu 3 haftada 20-30 pasla atılmış goller değil, 3-4 pasla kaleye gidilen pozisyonlar hayali kurdu. Ertuğrul Sağlam da öyle… Volkan Şen, Ozan veya Sercan belki 4-6-0 diye tabir edilen, herkesin ayak içiyle şiir yazdığı takımlara bire bir uymazlar, aynı hücumun yirmi altıncı pasında yaptıkları bir hata göze batabilir. Ama Bursa Atatürk Stadı’nda 3-4 pasla kaleye gittikleri 3-4 hızlı hücum yeşil-beyazlılara 2 gol kazandırabiliyor…
Anlaşılan Schuster’in hayalindeki futbol bu değil… Schuster, hep bir kare daha ileri gitmeyi hedefleyen; arada taşlar yitirse de bir fazlasını yiyip sonuç almak isteyen bir dama oyuncusu… Sağlam’sa (ya da Özdilek’se) oyun dahilinde stratejiler geliştiren, piyon hareketleriyle zaman öldürebilen ama maç içinde bir-iki kez şah çekeceği ânı planlayan bir satranççı…
Bu anlayışların birini iyi, birini kötü ilan etmekse çare değil. Schuster, stratejisini her türlü oyunu kazanmaya yönelik kurmalı. Trabzon-Bursa-Kayseri’nin farklı kefe takımları olduğunu bilecek kadar ligi iyi tanımalı. İlla şikayet edilecekse, futbol oynamaya çalışan bu hocalar fikir birliği yapıp, oynatmama niyetindeki Konyaspor ve “Çalımbay öncesi Sivasspor” gibi anlayışlardan şikayetlenmeli…
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS