İki hoca da ilk yarının ortalarında göreve gelmişler, ikisi de devre arası yaptıkları transferlerle takımlarını yenilemişler. Gençlerbirliği de Beşiktaş gibi 4-3-3 benzeri bir düzen benimsemiş, siyah-beyazlıların iki kanat hücumcusu Bobo ile Tello gibi kırmızı-siyahlıların iki açığı Troisi-Mustafa da yer değiştirerek rakip savunmanın dengesini bozmaya çalışıyorlar. Oyun anlayışlarına bakıldığında Gençlerbirliği’ni bir bakıma Samet Denizli yönetiyor gibi…
İki takım arasında göze çarpan ilk önemli farksa, Gençlerbirliği’nin orta üçlüsü Beşiktaş’tan ortalama 5 yaş daha genç, belki daha enerjik ama tamamıyla defansif ve (Soner de sahada olmadığı için) yetenekleri bayağı kısıtlı… Hani bazı takımlar için o meşhur “final pası”nı yapamıyor diyorlar ya, Aybaba’nın bu takımı “yarı final”, “çeyrek final” paslarını yapabilecek kadar da becerikli sayılmaz.
İlhan Eker
Tamam, Jedinak’ın Delgado’yla eşleşmesi iki oyuncuyu da fonsiyonsuzlaştırıyor, enerjik Cem Can-Bilal’in kuvvetleri de Ernst-Cisse’den aşağı kalmıyor ama sonucu belirleyen iki takım arasındaki “niyet” farkı oluyor.
Tabii niyet farkı da izleyiciyi şaşırtmıyor, Gençlerbirliği’nin İstanbul’daki hedefi (bir-iki istisnai sezonu saymazsak) 20 yıldır hep 0-0 olmuş, oluyor ve görünüşe göre de olmaya devam edecek. 5 yılda 12 hoca değiştirilmiş, ilk 11’in 9’u bu sene takıma katılmış ve hâlâ bu sezon sonunda da övünülebilecek tek şey Isailovic’in 490 küsur dakika gol yememesi olacak gibi gözüküyor. (Tabii o 490 dakikada sadece 3 gol atılabildiği unutulacak)
Beşiktaş kazandı ama hâlâ siyah-beyazlılarda Nobre ve Bobo’nun 3’lü hücum hattına uyumsuzluğu, Bobo’nun sol açıkta sakil durması sorunu devam ediyor. Ama iki oyuncu da çok çalışkan ve sırf bu ligin şu andaki en formda stoperi İlhan Eker’le boğuşabildikleri için de alkışı hak ediyorlar.
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS