Bu yazı kaleme alınana kadar G.Saray iki hazırlık maçı yapmıştı, FC Kleve ve Al Ahly ile… Herkesin beklediği oldu, Rijkaard, Barcelona’da istikrarla uyguladığı kısa-hızlı pas metodunu ve 4-3-3 düzenini G.Saray’da da denedi. Sarı-kırmızılıların PAF takviyeli kamp kadrosu düşük yaş ortalamasının da etkisiyle yeni düzene çabuk uyum sağladı, ama henüz 15 as oyuncunun hiç forma giymediğinin altını çizmek gerek.
Eksik kadroya rağmen bu iki maç izleyenlere hiç fikir vermedi değil: Mesela, Rijkaard’ın üstünde (Aragones gibi) büyük bir takımdan gelmesinden kaynaklanan sınırları kalın çizgilerle çizilmiş bir tutucu duruş yok. 180 dakika içinde oyunculara kişisel yeteneklerine uygun olarak sahada özgürlükler tanıdı, değişik varyasyonlar denedi. M.Güven ilk maçta orta sahadan stopere geçti mesela.
Kleve önünde orta saha oynayan (ve gayet de iyi gözüken) Alpaslan, ikinci maça sol bek başladı. Yine bütün oyuncuların değiştiği Al Ahly maçında Emre Çolak’ı (sakatlanana kadar) çıkarmadı, top kullanma konusunda cesur davranan bu genç adamı sahada 90 dakika tutarak desteklemek istedi.
* * *
2 maçlık Rijkaard’ı ister istemez onun gibi kariyerinin tepe noktasında Türkiye’yi seçmiş Aragones’le kıyaslıyoruz tabii. Aragones de, tam 1 yıl önce bugünlerde F.Bahçe ile sezonu açmış, Swindon ve S.Prag’la ilk hazırlık maçlarını oynuyordu. Ama İspanyol teknik adam farklıydı, o daha temmuz başında ne kadar tutucu olduğunu, doğrularını tartışmaya ne kadar kapattığını göstermişti:
Her iki maça da bütün sezon boyunca bozmayacağı Gökhan-Edu-Lugano-Carlos dörtlüsü ile başlamış, yine tüm yıl boyunca yapacağı gibi 35’lik Carlos’u bu müsabakalarda bile 90’ar dakika sahada tutmuştu! Yine bu hazırlık döneminde yapılan 4 maçta bile biliyorduk ki, 60’larda değişiklik tabelası kalkacak; oyundan çıkan U.Boral, giren Gürhan olacak! G.Saray’daysa durum biraz farklı, Rijkaard, saha içinde her türlü ikiliyi-üçlüyü yeterince bir arada görmek istiyor. En azından Al Ahly önünde bir devre Servet-E.Güngör, yarım devre E.Güngör-E.Aşık, yarım devre de E.Aşık-M.Akça’yı savunmanın göbeğinde denemesi, bu şekilde düşündürdü bize.
Gençlik devrimi
Daha önce de yazmıştım, Rijkaard’ın 6 PAF oyuncusu kampa götürmesini bir gençlik devrimi olarak değerlendirmiyorum; zira Skibbe’nin de 7 PAF takviyesi vardı, ama Bükreş deplasmanını (ve sahadaki 30 yaş üstü 8 G.Saraylı’yı) onlar da bizim gibi evden izlemişlerdi! O gün G.Saray’ın sağ bekinde (sezon boyunca bir daha gözükmeyecek) Linderoth değil de, kampın yıldızı Erhan Şentürk olsaydı, durumun bundan daha kötü olmayacağına emindim.
Bu sene de Erhan kampta, ama bu iki maçta esas pozisyonunda (santrforda) oynadı.
Rijkaard’ın Erhan/Özgürcan merkezli öndeki üçlüsünde sol ayaklıyı sağ, sağ ayaklıyı sol açıkta değerlendirmek istemesi dikkat çekti. PAF takımın 90’lı sol açığı Serdar Eylik, Kleve önündeki 45 dakikalık performansıyla göz doldurdu. Çok çabuk, ayaklarına çok hakim ve kolay adam geçiyor. Sağ açık Aydın bu sezona daha iyi başladı, ilk maçta bir gol ve bir asisti vardı, ikinci maçta da Emre’ye yaptığı volelik orta ve rakibi sarı karta zorlayan çizgi hücumları dikkat çekti. Diğer sağ açık Cem Sultan pozisyonunu biraz yadırgadı ama o da İtalya Ümit Milli Takımı’nda Balotelli’nin yaptığı gibi sürekli çizgiden içeri kat edip ters ayakla iyi şutlar atıyor.
Kenardaki ağabeyler
Al Ahly maçında sahada ağırlıklı olarak bu gençler ter dökerken, Volkan, Serkan, Sabri gibi ağabeyleri tribündeydi. Ve oyun durup yönetmen onları gösterdiğinde, ben de ister istemez kendime şu soruyu sormadan edemedim: “Acaba Rijkaard özel bir talimat verseydi; Sabri ve diğerleri, bu maçı izlemek yerine aynı saatte oynanan Federer-Roddick müsabakasını izleselerdi. Hatta Rijkaard bu maçın vaktini iki saat geriye çekip, bütün takımla birlikte bu Wimbledon finalini takip etselerdi, daha mı az şey öğrenirlerdi?”
Mesela, 4 saati aşkın bir zaman tenis oynamış, üstelik bu bireysel bir spor olduğu için bir an bile gözünü kırpamamış Federer’le Roddick; hazırlık maçında sahada gezen/isteksizlikleri yüzlerinden okunan bu 20’lik gençlere bir dayanıklılık-mental direnç dersi verirler miydi ki?
5’inci sette 90 dakikayı aşkın bir zamandır iki oyun üst üste rakibini alt etmeye çalışan ve 28 kez bunu denemesine rağmen başaramayan Federer’in, fileye çarpıp sayı olan bir toptan sonra rakibinden özür dilediğini Emre Aşık görseydi, bir hazırlık maçında o Mısırlı meslektaşını itip yere düşürür müydü acaba?
Tüm zamanların en başarılı tenisçisi unvanını aldığı gün Pete Sampras’ın tribünde oluşundan ne kadar mutlu olduğunu söylemeyi unutmayan Federer, yaşayan efsane Neeskens’in verdiği talimatları duymazdan gelen gençlere yol gösterir miydi?
Ve Sabri… 4 saat 16 dakikalık bir maç, 95 dakikalık/30 oyunluk bir son setten sonra hayranlarının uzattığı o minik kağıtları imzalamak için çaba gösteren bu iki adamı izleseydi, o kramponu bırakır mıydı acaba elinden?
Bilemiyorum. Ama düşünmeden de edemiyorum.
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS