Beşiktaş, Ankara deplasmanında üçlü defansla mücadele etti; şimdi de G.Saray’ın Sivas’ta aynı dizilişle oynayacağı söyleniyor. İster istemez insanın kafasında soru işaretleri oluşuyor: Bolca sistem değişikliği yapıp bundan söz ettirmekten de hoşlanan Mustafa Denizli dâhi mi, deli mi? 4-3-3’e tutkuyla bağlı Rijkaard gerçekten üçlü savunma dener mi, bu sistem uzun ömürlü olur mu?
3-5-2’nin ilk uluslararası uygulayıcısı Meksika’86 şampiyonu Carlos Bilardo’ydu. Maradona’lı Arjantin’in 3-5-2 ile yaptığını daha sonra 90’da Almanya ve 94’te Brezilya da başardı. 4-4-2 âşığı İngilizleri bile yoldan çıkaran ve 90’ları domine eden 3-5-2’nin dünya futbol haritasından silinme nedeniyse, 4-3-3’ün yaygınlaşması oldu. Çünkü (4-5-1’e dönüşebilen) 4-3-3’ü başarıyla uygulayan bir takıma karşı 3-5-2’nin savunması yetersiz kalıyor; üç hücumcuya karşı defansınızı mecburen (kenar adamlarını ekleyerek) beşliye çıkarıyorsunuz. O zaman da saha paylaşımı dengesizleşiyor: Üç forvete karşı siz 5 savunmacıyla oynayıp, orta sahada kalabalık olma hedefinizi uygulayamıyorsunuz. Ve eğer diğer bütün şartlar eşitse 4-3-3 oynayan takım, 3-5-2 dizilen rakibine göre sahayı daha iyi parselliyor.
Denizli’nin 3-5-2’si
Denizli’nin A.Gücü’ne karşı oynattığı 3-5-2’nin sorunu da biraz buydu. Üzülmez ve Ekrem çizgi hücumcularını karşılama misyonuyla ileriye hemen hiç çıkmayınca sistem 5-3-2’ye döndü. Orta üçlü de defansif seçilmişti, dolayısıyla Bobo-Holosko ikilisi rakip savunmanın içinde yalnız kalarak çaresizce sağa sola koşturup durdular.
Aslında skorlar arasındaki gece-gündüz farkına da aldanmamak lazım; Denizli’nin Eskişehir maçının son 1 saatinde kullandığı formasyonun, A.Gücü önündekinden çok bir farkı yok. Sadece geçen cumartesinin ön stoperi Toraman, bu cuma 5 metre geriye gelip savunma ikilisinin arasına girdi. Ama Eskişehir önündeki orta saha (Fink-Ernst-Tello), A.Gücü göbeğinden (Fink-Necip-Uğur) daha ofansif olduğu; Çalımbay’ın son 1 saatteki futbolu da hiçbir şeye benzemediği için iki maç arasında kilometrelerce fark oluştu.
Rijkaard’ın 3-4-3’ü
Rijkaard’ın 3-4-3’üne gelince… Hollandalı Hoca, 2007 ilkbaharında Ş.Ligi’nde Liverpool’a elenip La Liga’da da Real’e geçildiği kâbus döneminde 5-6 maçlığına bu sistemi denemişti. Takım dizilişine hiç dokunmamış, sadece savunmanın göbeğinde Puyol’a eşlik eden Marquez’i birkaç adım ileriye, Xavi-Deco-Iniesta üçlüsünün arkasına kadar çıkarmıştı. (Aynen Toraman gibi: Eskişehir önünde birkaç adım ileride oynayan Toraman, A.Gücü maçında o adımları geri geldi işte)
Sanırım Sivas önünde Rijkaard’ın yapacağı da bu. Rijkaard’ın yeni Marquez’i, Lucas Neill… O gün Puyol’a göre ayağına daha hâkim, futbol aklı daha ileride olan Marquez, oyunun merkezini bir adım daha ileriye taşıyacaktı. Bugün de Neill’dan beklenen bu.
Yalnız arada nüans var: O gün Barcelona’nın geri üçlüsünün sağındaki Oleguer’le, solundaki Zambrotta stoper özellikli oyunculardı. Barcelona ideal 11’ini ve kalan 10 kişinin pozisyonunu hemen hiç değiştirmeden, sadece Marquez’i öne çıkararak üçlüye dönebilmişti. Bugün G.Saray’da defans üçlüsünü ofansif bekleriniz Sabri-Caner’le kurmanız mümkün değil. Servet’in iki yanına E.Güngör ve Hakan’ı koyarak yapmanız olası, ama bu durumda da (formda Sabri’yi ve belki Caner’i de 11’de tutmak için) orta sahada derin bir revizyona gitmeniz gerekecek. Bu da takımın kimyasıyla tümüyle oynamak demek. O yüzden Rijkaard’ın Barcelona’dayken de uzun sürmeyen bu denemesinin, G.Saray’da da devamlılığı olacağını zannetmiyorum.
Mazzarri’nin 3-5-2’si
Dünya futbolunu yakından takip edenlerin aklında şu anda, “Öyleyse Napoli halen Serie A’da üçlü savunmayla nasıl başarılı oluyor?” sorusu olduğunu tahmin ediyorum.
Yanıtı kısaca şu: 80’ler ve 90’larda (futbol daha yavaş oynandığı için 100 metreyi koşup geri dönebilen kenar adamlarıyla) ofansif düşünceyi temsil eden üçlü savunma, 2010’larda kusursuz kapanıp kontra atağa dayalı top oynayan ekipleri sembolize etmeye başladı. Reggina ve Sampdoria’dan sonra Napoli’de de bu düzeni kullanan Mazzarri, (3 görünümlü) 5 kişiyle defans yapmaktan da, maçın çoğunda topun rakipte kalmasından da rahatsız değil. Onun derdi Lavezzi’yle Quagliarella’yla hızlı kontra atağa çıkıp Hamsik’le Denis’le işi bitirmek… Zaten kısıtlı bir kadrosu olan, Serie A’da Avrupa bileti kavgası yapan bir takımı böyle bir oyun anlayışına sahip olduğu için de yargılayamazsınız.
Mustafa Denizli’nin Ankara’da oynattığı futbolun da Mazzarri’nin Napoli’sinden bir farkı yoktu. Bu noktada acayip olansa şu: 100 milyonluk Napoli, iki katı değerindeki Milan’a/Inter’e karşı bu düşünceyle oynuyor. 100 milyonluk Beşiktaş’sa yarı değerindeki A.Gücü’ne karşı… Beşiktaş’ın Ankaragücü’ne başarılı pas sayısında 340-256 mağlup olması doğal değil. Galiba Beşiktaş’ın üç cümlelik sorunu da bu.
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS