Euro 2012’de İspanya dikkat dağıtıp, yorup bezdirecek kadar çok pas; İtalya ise dikine, metre kazanan, sayıca az olsa bile etkili pas prensibiyle oynadılar. Neticede İspanya açık ara en fazla pas yapan, İtalya’ysa en çok şut atan takım hüviyetiyle finalist oldular. Bu finalin galibi, bir anlamda futbolda “Post-Xaviesta (Xavi-Iniesta sonrası)” döneminin de hakim anlayışını belirleyecek…
“Hâlâ bir rüya görüyorum” diyor Prandelli. “Turnuvaya yalnızca iyi futbol oynamak için geldik. Çalışarak ve doğruları yaparak. Sadece kaliteli bir takım olarak değil, bütüncül bir takım olarak”…
Öyle de yaptılar. Turnuvanın ilk maçında De Rossi’nin libero pozisyonunu aldığı üçlü savunma modelini öyle başarılı uyguladılar ki, bunu bir sezonda 40 maç üst üste denemiş ve İspanya karşısına öyle çıkmış gibiydiler. Ardından İrlanda önünde dörtlü savunmaya döndüler, finale de turnuvada çift santrfor (Balotelli-Cassano) + on numara (Montolivo) ile oynayan tek takım hüviyetiyle çıktılar.
Hiç kimse 2012’de Busquets-Xavi-Xabi orta sahasıyla bir başka grubun kıyaslanacağını tahmin etmezdi; ama İtalya’nın Marchisio-Pirlo-De Rossi üçlüsü şu ana kadarki performanslarıyla rakiplerini kıskandırdılar. Hem İspanya, hem İngiltere hem de Almanya sınavlarında orta sahayı ele geçirdiler; sayıca çok olmasa da etkili pas yaptılar. Yetenekli bir grup oldukları için hem dikine hem isabetli oynayabildiler. Üstelik dünyada hem onların yeteneğinde olup hem de bu kadar çalışan, bu kadar didinen, bu kadar pas arası yapıp top kazanan az oyuncu grubu vardır.
İspanya’yı Hırvatlar çözdü
İspanya’nın turnuvaya 4-6-0’la başlaması eleştirildi, ama 1 Temmuz’a gelindiğinde İspanyol kamuoyundaki genel kanı finale de 4-6-0’la çıkılacağı yönünde. Elinde Torres-Negredo-Llorente gibi santrforlar olmasına rağmen Del Bosque ilk maçta yüzyılın en iyi orta sahasını rakiplerinden bir fazlayla kurmayı tercih etti. Daha sonraysa tutarlı davranamadı; İrlanda-Hırvatistan önünde Torres, Fransa karşısında Fabregas, Portekiz maçında Negredo’yu denedi.
İspanya’nın bu turnuvada oynadığı futbol, özellikle Portekiz karşısında ıslıklandı; kamuoyu Del Bosque’nin takımının pas oyunundan sıkılmış gibiydi. Oysa bence esas sıkıldıkları şey paslar değil, bu pasların etkisiz alanda yapılmasıydı. İspanya hâlâ 2008 ve 2010 kadar iyi pas yapıyor, ama bu pasların etkili alanda yapılma oranı düşmüş gibi.
İspanya’daki bu değişimi ilk çözen Biliç oldu, grupların son maçında önde baskı kurarak özellikle ikinci yarıda rakibin pas trafiğini bozdu. Yarı finalde Portekiz 1’inci dakikadan 90’a kadar önde baskı yaptı, Veloso’yla Xavi’yi de durdurunca İspanya son 3 turnuvadaki en etkisiz maçını geçirdi.
Del Bosque İtalya önünde pasları etkili alana taşıyabilmek içim muhtemelen yine Fabregas’ı devreye sokacak; Prandelli’nin Cassano ile beşlediği orta sahasına karşı sayıca fazla olmaya çalışacak.
Ya Xaviesta sonrası
Prandelli ise yine rakibin zayıf karnını arayacak ve büyük bir ihtimalle Cassano’yu Arbeloa’nın üstüne göndererek solu etkili kullanma çabası içinde olacak. Almanya’da Boateng’e kurulan bu tuzak sonuç vermişti, İspanya’nın aynı tuzağa düşmemesi için Silva’nın Arbeloa’ya daha yakın ve akıllı oynaması gerekecek.
İki takım da çok zor gol yediği için maçın düğümünün normal sürede çözülmesinin zor olduğunun farkındayız. Ama düğümü İtalyanlar çözerse futbolda Xaviesta sonrası dönemle ilgili ipuçları da bulunmuş olabilir: Elinde Xavi ve Iniesta yoksa her maç bin pas yapman mümkün değil. Elinde Xavi-Iniesta-Fabregas kalitesinin altında bir savunma grubu varsa pas kalitesini geriden sağlaman mümkün değil. Belki de futbolda Xaviesta sonrası hakim anlayış, çok pas değil doğru pas; bin etkisiz pas değil beş yüz etkili pas olacak.
Aksi halde zaten söylenecek fazla bir şey yok: Yüzyılın en iyi takımı rekorları alt üst edip yüz yıl daha konuşulacak…
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS