Bu ülke futbolunu diğer liglerden ayıran en belirgin özelliği nedir diye düşündüğümde, “yakın temasın, göğüs göğüse oyunun belirleyici olması” geliyor ilk olarak aklıma. Bu ülkede top oynamanın birinci şartı kuvvetli olmaktır. Çok kuvvetli değilseniz, kalitenizi göstermeniz de zor. Dün ilk 20 dakikada 11 faul düdüğü çaldı Kadıköy’de. Premier Lig’de bir devrenin ortalaması 10 civarındadır mesela.
Lâkin dün Fenerbahçe’nin tek sınavı Kayserililer’in kuvvetli ve dirençli futboluyla değildi, hakemin sonsuz sayıdaki düdüğüyle ve sürekli duran oyunla da uğraştı sarı-lacivertliler. Pereira oyuna tempo katmak için her şeyi denedi, 65’te 4-4-2’ye döndü, 80’den sonra Markoviç’le oyunu tamamen rakip yarı alana yığdı. 106’da defansif orta saha sayısını bire düşürüp Diego’yu sokmasıysa rakibinin gardını düşüren son hamle oldu. Evet hücumu Van Persie kurdu, stoper Kadlec asist yapıp Diego topu filelere gönderdi. Ama bence golü Pereira attı. Penaltıları istemediği için, risk aldığı için, Willian’ın pozisyonunu da vermeyi göze aldığı için. Maçın kazananı o.
***
Çınar, uyarıyı abarttı
Bu tarz sıkışan maçlarda hakemin oynama niyeti olmayanı süratle kartla cezalandırması lazım. Dün Serkan Çınar, Mustafa Akbaş’ı iki ayrı defa çağırıp uyardı! İkincide kart vermeyeceksen birincide niye uyardın? Bu yönetim anlayışı, anti-futbol tarafında.
***
Sinan in, Oğulcan out
Avrupa’ya gidecek, İstanbul’a satılıyor derken Kayseri’de kalan Oğulcan’ın kupada bile yedek olması kendi suçu. Yıldız hissiyatına kendini kaptırmış gibi. Sinan Bakış’sa aldığı her dakikayı iyi değerlendirmeye çalışıyor. Dün de atamadı ama çabaladı, aradı, zorladı.
***
Maçın adamı
Abdülaziz Demircan
Yeteneğine diyecek yok. Gereksiz vakit geçirmesiyse, kariyerine ihanet.
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS