Ağustos başı itibariyle durumları siyahla beyaz kadar farklı iki takım izledik dün gece: Bir tanesi 7 lisanı akıcı biçimde konuşan bir ekip. Diğeriyse bir lisanı heceleme aşamasında daha. Başakşehir çok iyi bir gününde değildi ama bu tarz maçları kazanmak için çok iyi olmaları da gerekmiyor zaten. Oturmuş bir düzen, telepati geliştirmiş bir oyuncu grubu var. Temel prensipleri uyguladıkları sürece bir biçimde kazanmayı beceriyorlar. Bursa’nınsa geri altılısının 5’i ilk maçlarına çıktılar. Özellikle geriden oyun kurma konusunda olağanüstü kısıtlı gözüktüler. Agu-Badu orta ikilisi pek ışık vermediler şimdilik. Tek hücum planları da sağdan Barış’ın yaptığı serseri ortalar olunca, 3 gün 3 gece gol bulamayacak gibiydiler sanki.
Emre’siz Başakşehir’de oyun kurucu görevini Gökhan İnler-Mossoro yapmışlardır diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz bu arada. Oyunu düşünen de, kurgulayan da, hücuma yön veren de tek bir kişiydi: Adebayor. 40’ıncı-50’nci metrelere kadar geliyor, alıyor-veriyor, olgunlaştırıyor her hücumu. Benim gibi başlangıçta onunla ilgili tereddüt yaşayanlara olağanüstü bir ders verdi Togolu oyuncu. Ve Süper Lig’deki her savunmacıya da şu soruyu sordurdu bence: 33’lük Adebayor bile fiziksel olarak bizden neden bu kadar iyi? Neyi eksik yapıyor, neyi atlıyoruz acaba?
Maçın adamı: Elia
Adebayor’u bir yana bırakıp, maçın bir başka iyisi Elia’ya da ayrı bir parantez açmak gerek. Çok hazır, çok istekli, çok hareketli. Sezonun en iyi transferlerinden.
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS