Önceki gün kulüpler düzeyinde 2013-2014 Avrupa defterini kapattık ve sezonu hiç de fena olmayan 33,5 puanla tamamladık. İki ekibin gruplarda yarışmasına izin verilmeyen, nerdeyse yalnızca 2 takımla temsil edildiğimiz bir sezonda kazanılan 33,5 puan hiç fena değil (Son 5 yılın üçünden daha iyi!)
Ancak tabii toplam puanımız beşe bölündüğü için sezon sonu katsayımız 6,700; sıralamamızı belirleyen son beş yıl toplam puanımız da 34,200 düzeyinde kaldı. Bu puanla şu anda 11’inci basamaktayız. Ancak Yunan temsilcisi Olympiacos, Manchester United’ı dün gece bir beraberlikle geçmişse, çeyrek finalde de bir galibiyetle elenirse (1 beraberlik, 1 bonus, 2 de galibiyet puanı kazanarak) Yunanistan’ı Türkiye’nin üstüne taşıyor (Bu yazı kaleme alındığı sırada ManU-Olympiacos maçı oynanmamıştı).
Tabii Yunanistan bizi 12’nci sıraya itse bile (takım katılımı ve turları anlamında) bir şey değişmiyor ama eğer 13’üncü İsviçre’ye de geçilirsek 2015-16 sezonunda şampiyonumuz Devler Ligi’ne artık direkt gidemiyor, iki ön eleme oynaması gerekiyor. İsviçre temsilcisi Basel’in ülkesini ilk 12’ye taşıması içinse (bugünden itibaren 10 puan daha toplaması yani) en az yarı finale çıkması gerek. Basel’in Salzburg’a elenmesi halindeyse Avusturya temsilcisinin ülkesini Türkiye’nin üstüne taşıma şansı bütün maçlarını kazanıp şampiyon olsa dahi yok.
Yani siz bu yazıyı okuduğunuz sıralarda ManU Devler Ligi’nde çeyrek finalist oldu ise, 2015-2016 sezonunda da Türkiye şampiyonu Devler Ligi’ne direkt gitmeyi matematiksel olarak garantiledi demektir. Eğer Olympiacos yoluna devam ediyorsa, bizim için kötü senaryo hem Yunan takımının çeyrek finalde bir galibiyet alması, hem de Basel’in yarı finale çıkması halinde gerçekleşiyor. Yunanistan ve İsviçre’ye geçilip 13’üncü sıraya düşmek demek, 2014-15 sezonu Süper Lig şampiyonunun Devler Ligi’ne girmek için iki ön eleme oynaması demek.
Tabii son iki sezondur Galatasaray Devler Ligi’nde, Fenerbahçe-Trabzonspor da Avrupa Ligi’nde iyi iş yapmalarına rağmen durumumuzun bu kadar kritikleşmesinin nedeni açık: İki buçuk takımla yarışıyor ama puanları 5’e bölüyoruz! Üstelik 2011-12 sezonunda Trabzon’un Benfica ve Bilbao maçlarından aldığı birer puanı da UEFA yok etti. Bu yıl Fenerbahçe-Beşiktaş’ın kazandığı toplam 2 puanı ise hanemize yazdılar. Eğer Trabzon’un o kayıp 2 puanı şu an hanemizde olsa, Yunanistan’la aramızdaki bu kritik eşikte şüphesiz çok işimize yarayacaktı.
Son not: Eğer bu yıl Yunanistan-İsviçre tehdidini atlatırsak, aslında gelecek parlak. Zira son iki yılda topladığımız 16,900 puan Avrupa’nın en iyi dokuzuncu performansı. Eğer 3 yıl daha bu ortalamada puanlar kazanıp ilk 9’a çıkabilirsek, 2018-19’da Avrupa kupalarına 6 takım göndereceğiz.
+++++++++++++++++++++++++++++
Murat Akça’nın isyanı
Geçtiğimiz Cuma akşamı Depar’ı izleyebildiniz mi bilmiyorum… Karabük-Galatasaray maçı sonrası genç stoper Murat Akça, Lig TV mikrofonlarına harika bir itirazda bulundu: “Faulun bize veya onlara çalınması önemli değil. Ama Türkiye’de çok fazla faul düdüğü çalınıyor. Hafta sonu televizyondan diğer ligleri de izliyoruz. İngiltere’de oyun bu kadar durmuyor kesinlikle”
Aslında bizim de yıllardır dilimiz döndüğünce ifade etmeye çalıştığımız ama bir futbolcunun dudaklarından dökülünce çok daha fazla anlam kazanan bir gerçek bu. İngiltere Premier Lig’de bu yıl maç başına çalınan faul düdüğü ortalaması 21,9… Süper Lig’de ise tam 31,75.
Galiba işin anahtarı şurada: Hakemlerin hafta sonu çantalarını sırtlarına alıp futbol sahasına yola çıkarken kendilerini o oyunun bir parçası gibi hissetmeleri gerek. O statta iyi bir oyun oynanırsa hakem de iyi oyunun bir parçası olarak gurur duyması lazım.
Tabii ki kamuoyunun hakemler üstünde kurduğu bu manasız baskı ile oyunu düşünmeleri ne kadar mümkün, ona da biz (bu yaşanmaz ortamı oluşturanlar) karar vermemiz lazım herhalde.
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS