Sezon ortası çalışmaya başladığı takım, yılın sonunda küme düştüğü için görevi bırakmış, başka bir Süper Lig takımına geçmiş. Orada da 7-8 hafta çalıştıktan sonra işine son verilmiş, can havli ile çok değerli sözler söylemiş, Bülent Korkmaz: “Bu ülkede antrenöre sabır yok, hemen başarı bekleniyor. Uzun vadeli hedefler yok, ona uygun çalışmalar yok, iki-üç kötü sonuçta hocaların görevine son veriliyor. Bu şartlarda Türk futbolunda ne istikrar sağlanır, ne de başarı gelir!”… Herhalde aklı başında her sporseverin altına imza koyacağı sözler bunlar…
Peki, aynı haksız durum, Gençlerbirliği’nde birkaç hafta çalıştıktan sonra görevine son verilerek yerine Bülent Korkmaz’ın getirildiği Stumpf için geçerli değil mi? Bir insan, aynı hadise içinde hem mazlum, hem zalim rolünde olabilir mi? Eğer olursa, sözleri samimi algılanır mı? Bilmiyorum… Bence hocalar da konuşmaya başlamak yerine, sadece istikrarla işlerini yapsalar, daha iyi olacak…
Yılın anlamlı sözlerinden bir diğeri de, düşünen bir adamdan, bu yönüyle de birçok meslektaşından ayrılan Ertuğrul Sağlam’dan gelmişti: “Değerlerimden taviz vermektense, küme düşmeyi yeğlerim”… Sayın Sağlam, Kayserispor’daki tutarlı hâli ile de kapsamını oluşturmaya başlamıştı zaten bahsettiği değerlerin… Ama geçen hafta sonundan beri feci bir çelişki içinde o da… Pazar sabahı gazetelerde çıkan “o fotoğraf” ın içinde “değer” falan yoktu zâhir… Fotoğraf karesinde 15-20 adam yan yana, demeç veriliyor… Fikrin sahibi, daha göreve geldiği ilk maçın ardından, “Maçlarda federasyon aleyhinde tezahürat olunca düdüklerin yönü değişiyor” diyerek bütün hakemleri önce kişiliksiz birer patron uşağı, ardından da doğrudan “mafya” ilan eden menajer.. Açıklamayı yapan, kulüple ilgili en kritik kararları bu menajerle telefonda konuşarak alabilen başkan… Aynı cepede onunla yan yana duransa, değerlerinden taviz vermektense küme düşmeyi yeğleyen adam(!)
Bu demeçler, bu fotoğraflar, zaten gazetelere birinci sayfadan, bültenlere ilk sıradan girecek yeterlikte malzemeler mâlum… Zira toplumsal değerler alt üst, tek ölçü, tiraj ve reyting… Geçenlerde, program yaptığım radyoda, yayınlara gelen SMS sayıları vardı masanın üstünde… Benimle aynı gün yayınlanan ve katılımcısının pek popüler olmadığı bir programın standardın bayağı üstünde mesaj aldığını görünce, tonmaister arkadaşa sordum, rakamın doğru olup olmadığını… Cevap şöyleydi: “Evet, o konuk çok SMS alıyor, gerçi mesajların neredeyse hepsi tepki ve küfür içerikli, ama olsun, bana sadece programa kaç mesaj geldiğinin yazılması söylendi!”…
Sözün özü şu… Ülkede bir futbol terörü var ve müsebbibleri liyakatsiz kulüp yöneticileri ile onlara ayıracak sınırsız sayfaya ve ekrana sahip medya… Bir taraf, maç öncesinde resmi internet sitesinde son derece abes, “Bu hakem, şöyledir böyledir” açıklamasını yapıyor, bir diğeri federasyon başkan vekilinden taraftarı olduğu takım lehinde hareket etmesini bekliyor. Bütün bu “saha dışı” adamlar, ulusal medya aracılığıyla bir kakafoni oluşturuyorlar evet, ama “saha içindekiler” olmamalı bu gürültünün içinde… Samimi sporseverin gözünde, sporcular, teknik adamlar, hakemler hâlâ mâsum…
Sahanın içindekiler, lütfen yüreğinizi ferah tutun. O fotoğrafların içine girmeyin, mâsumiyetinizi lekelemeyin… Sahada akıtılan terdir esas olan… Gerisi lâf-ü güzaf… Bunu bilin…
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS