90’ların başında Belçika’nın sıradan bir takımında futbol oynayan Jean-Marc Bosman’ın, Fransa İkinci Ligi’ne transferinin gerçekleşmemesi ile başlamıştı futbolun dönüşümü, oyunun bir iş, oyuncunun da işçi olarak kabul edilmesi… O gün formasını giydiği FC Liege tarafından transferi engellenen ve hatta maaşı da %75 indirilerek cezalandırılan Bosman’dan sonra artık hiçbir futbolcu, sözleşmesi bittiği halde kulübüne bir bonservis bedeli borçlu olmayacaktı.
Sansasyonel Bosman reformunun ardından, futbolcuların sözleşmelerinin bitişiyle birlikte özgür kalmaları kulüpleri yeni bir bağlayıcı yönteme yöneltti: Uzun, upuzun kontratlar…
90’ların sonunda yaygınlaşan ömürlük kontratlarla sporcuların zorlukları başkalaştı ve Bosman Davası’ndan yaklaşık 13 yıl sonra, bir başka “düşünen adam” Wigan’lı Andy Webster, FIFA Transfer Yönetmeliği’nin ilgili maddesinden faydalanarak futbol işinin ve işçisinin tanımını gündelik hayattaki karşılığına bir adım daha yaklaştırdı. Bundan böyle bir takımda 3 yıl forma giymiş bir futbolcu (28 yaşın üzerindeyse 2 yıl forma giymesi yeterli), senelik maaşını tazminat olarak ödeyerek bir başka kulübe özgürce transfer yapabilecekti.
Oulmers davası
Evet, hem Bosman, hem de Webster davaları futbolun geleceğini temelden etkilediler, ama bizce oyunun ruhuna esas dinamit, yine Belçika’da, yine sıradan bir kulüp olan Charleroi tarafından kondu.
2003 yazında, 1 milyon 250 bin euroya transfer ettikleri Abdülmecid Oulmers, Fas’la Burkina Faso arasında oynanan bir özel maçta sakatlanıp sezonu kapatmasaydı, bugün uluslararası futbolun geleceğiyle ilgili daha umutlu olabilecektik. O yıllarda UEFA Kupası’nda Belçika’yı temsil eden mütevazı bir kulüp olan Charleroi’nın, hem harcadığı bonservis bedeli için, hem de bu yeni oyuncusundan yoksun, ligde ve Avrupa’daki hedeflerine ulaşmaları zorlaştığı için tazminat talebinde bulunması, açgözlü G14 organizasyonunu canlı tutan unsur oldu.
Son 5 yılda popülaritesini kaybeden, kurucular arasında yaşanan anlaşmazlıklarla zayıflayan, ama deyim yerindeyse Oulmers’in kırık bacağından beslenen G14’ün, geçtiğimiz haftalarda UEFA ve FIFA ile imza altına aldıkları anlaşma, son derece aceleci ve son derece tek taraflı…
G14
18 kulüp tarafından yönetiliyor gibi gözüken, ama oy hakları kazanılan kupalara göre belirlendiği için (Real Madrid’in 20 oy hakkı varken, Leverkusen’ın hakkı sadece 1), belki de gelmiş geçmiş en antidemokratik organizasyon olan G14’ün 3 temel hedefi vardı.
Birincisi, Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonası gibi organizasyonların gelirlerinden pay elde etmek… (Ki FIFA ve UEFA’nın sporcu sakatlıkları kisvesi altında ödemeyi vaat ettiği 252 milyon euro, G14’ün bu amacına ulaştığı anlamına gelebilir. Zira bu 252 milyonun açılımı, Euro 2008 için 63, Dünya Kupası 2010 için 40, Euro 2012 için 79, Dünya Kupası 2014 için de 70 milyon euro)
G14’ün ikinci hedefi, ulusal takımlarda sakatlanan oyuncular için kulüplere tazminat ödenmesi idi. Bu konuda da bir anlaşma yapıldı, ama detaylar, orta ve uzun vadede futbolun başına daha büyük belalar açabilecek gibi gözüküyor…
Varsayalım ki, Peru ile Arjantin arasında Temmuz 2008’de oynanan bir özel maçta Agüero ve Messi sakatlanarak sezonu kapattılar! Bu oyunculara ödenecek tazminatın miktarı ne olacak? Barcelona’yla Atletico Madrid’in Şampiyonlar Ligi mücadeleleri öncesi en kilit oyuncularını kaybetmelerini kaç parayla kompanse edebilirsiniz ki? FIFA’yla UEFA’nın elinde koca 6 yıl için hepi topu 252 milyon euro var zaten…
FIFA, bir süre sonra tazminatlarla baş edemeyip, bir kısmını ülke federasyonlarından mı isteyecek? Bu durumda, Messi ve Agüero’nun yüklü tazminatlarından çekinen Arjantin Futbol Federasyonu, milli takım hocasından bu oyuncuların yerine daha ucuzlarını seçmesini mi telkin edecek? Veya Türkiye Futbol Federasyonu, Fatih Terim’e, tazminatı daha yüksek olan Nihat’ın yerine Ersen’i tercih etmesini mi önerecek?
Sigorta formülü
Orta /uzun vadede ne FIFA’nın, ne de ülke federasyonlarının tazminat konusunda çok istekli olacaklarını sanmıyoruz. Bu konuda en gerçekçi formül, (NBA’deki gibi) sigorta şirketlerinin sporcu kontratlarına dahil olması idi. Futbolcuyu transfer eden kulüp kontrat süresince primleri de ödeyerek, sporcunun milli takımda sakatlanması halinde tazminatını sigorta şirketinden alabilirdi.
Eğer bu konu sağlam bir temel üstüne oturtulmazsa, şu anda çok uzak gibi gözüken Messi’nin yerine Palacio, Nihat’ın yerine Ersen dayatması son derece olası…
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS