Aslında maç daha oynanmadan oyunun özetini Metin Diyadin yaptı: “Sahaya çıkardığım on bir, hazırlık maçları da dahil ilk kez bir arada oynuyorlar. Ben dahil herkes ne yapabileceğimizi bu maçta göreceğiz”.
Oysa ki bu sezon Süper Lig, ezber bozan bir şekilde başlamıştı: İtalya’da 8, İngiltere’de 6, İspanya ve Fransa’da 4 takım hoca değiştirmiş, bu sayı Süper Lig’de sadece 3’te kalmıştı. Karabük-Trabzon birer, Belediyespor 2, Akhisar bile sadece 4 yeni oyuncuyla sahaya çıktılar. Türkiye’de bir şeyler düzeliyor, vefa gibi istikrar da bir semt adı sanılmaktan çıkıyordu sanki…
Dün geceyse geçmişten bir takım vardı sahnede. Paşalılar ilk 11’de tam 9 yeniyle çıktılar ligin en oturmuş takımının karşısına… Diyadin dahil hiç kimse, Paşa’nın ne oynayacağını bilmiyordu. Ama oyun fena değildi: Kapanmadılar, oyunu çirkinleştirmediler… Topa belki Galatasaraylılar kadar sahip olamadılar ama ligin ilk maçı için, birbirini neredeyse sadece “ismen tanıyan” oyuncularla saygıdeğer bir performans gösterdiler. Ama sonuç olarak ritme, istikrara, kollektiviteye kaybettiler.
Umut Bulut, “ecnebi deyimiyle” şovu çaldı; Dany, cesaretle çılgınlık arasında dans etti. Ama gecenin yıldızı Emre Çolak’tı. Aslında Galatasaray takım olarak fena oynamadı, hatta rakip ceza alanı önüne kadar neredeyse yürüyerek geldi. Ama oyunu üçüncü bölgeye bu denli yığan bir takımın 90 dakikada ürettiği net pozisyon sayısının iki buçukta kalması üstünde düşünecektir herhalde Fatih Hoca… Bir de İlhan’ın attığı Almeida golüne takıldım ben. Süzebildiğim kadarıyla Galatasaray (aynen önceki gün Belediyespor’un yaptığı gibi) alan savunması yapmaya çalışıyordu, ama Belediye gibi Galatasaray’ın da bu konuda çok başarılı olduğunu söylemek güç.
Galatasaray galip geldi ama bu maçı kazanmasalar da şunu rahatlıkla söyleyebilirdik: Ligde hemen her takım şu anda başarısını “mücadele”yle ölçüyor. Basın toplantısında herkes “iyi koştuk/çok çalıştık/iyi mücadele ettik” diyor… Galatasaray’sa bir konuda en azından şimdilik diğer 17 takımdan ayrılıyor: Terim’in takımı sahaya mücadeleden fazlasını koyuyor. O yüzden de Fatih Hoca, basın toplantılarında yetenek-kalite gibi terimleri kullanmayı hak ediyor.
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS