22 Şubat 2006 gecesi Stamford Bridge’de topu kesenlerle, ona bir sanatkâr edasıyla hükmeden anlayışların savaşı olacak. Bu maçta kazanan, belki de önümüzdeki 20 yılın baskın futbol sistematiğini belirleyecek
Geçtiğimiz Pazar günü, bu satırların okurları -ve de yazarı- için Highbury derbisi demekti muhtemelen. Uzun uzun teknik analiz yapmak ne niyetimiz ne de haddimiz, ama birkaç küçük detaya da dikkat çekmeden edemeyeceğiz. Birincisi, Arsenal teknik direktörü Wenger’in sessiz devrimi… Sahaya çıkardığı 11’den 6 oyuncu 1980’lerde doğmuşlar: Fabregas (1987), Senderos (1985), Flamini (1984), van Persie (1983), Kolo Toure (1981) ve Hleb (1981). Kaleci Lehmann’ı çıkarırsanız saha içi oyuncuların yaş ortalaması 24… Bu genç takım, oyunun başındaki Chelsea baskısının şaşkınlığını atlattıktan sonra, 15 ve 40’ıncı dakikalar arasında 350 milyon euroluk Abramovich mucizesine sahayı dar etti. Robin van Persie’nin nizami golü sayılmadı, Henry’nin sihirli dokunuşu ise nefeslerimizi tuttuğumuz o bitmek tükenmek bilmeyen birkaç metrelik yolculuğunun ardından direkten döndü.
Okay Karacan deyimiyle “futbolun Michael Schumacher”i Thierry Henry’nin o vuruşu gol olsa idi, “camdan kale Chelsea” pekâlâ yıkılabilirdi diye düşünüyorum.
Top kesenler
İkinci küçük detaysa, Chelsea’nin orta sahasıyla ilgili. Yani Reuters yazarı Simon Baskett’in daha iyisi bulunması için uzaya gidilmesi gerektiğini söylediği 3 adam: Makalele, Essien ve Lampard… Çok iyi top kestiklerine itirazım yok, ama çocukluğu “topunuzu keserim” tehditleriyle geçmiş futbol izleyicisinin gözleri, o topa farklı muameleler yapabilen oyuncular arıyor sanki. Mesela, bu üç oyuncunun birden maçı sarı kart görerek bitirmeleri bir tesadüf mü acaba? Ya da bu takımı oluştururken hiçbir maddi fedakarlıktan kaçınmayan Mourinho’nun ekibine tek bir Brezilyalının girememesi? Peki ya, UEFA’nın yılın takımı oylamasında 8 mevkiyi Chelsea’li oyuncular domine ediyorken, “attacking midfielder” (ofansif orta saha) adayları arasında hiçbir Mavili’nin olmamasına ne demeli?
“Oyun”
22 Şubat 2006 gecesi, işte o “attacking midfielder” pozisyonuna iki aday birden sokmuş bir takım olacak Chelsea’nin karşısında… Yeşil çimin gülümseyen yüzü Ronaldinho, Deco ve hepsi “oyun” oynamayı hedefleyen arkadaşları, belki de önümüzdeki yirmi yılın baskın futbol anlayışını belirleyecekler.
Not: Sahi bu arada iki sezon üst üste hayallerini kurduğumuz muhteşem “Chelsea-Barcelona” finalinin, önümüze daha ikinci turda erken final olarak konmasına ne demeli? Dünya Kupası kuraları çekilirken Matthaeus’un topların sıcaklığından faydalanarak Almanya’yı ölüm grubuna koymadığı iddiaları olmuştu. Neler oluyor, Şampiyonlar Ligi kuralarını çekenler bizim gibi Liverpool taraftarı mı yoksa?
http://www.milliyet.com.tr/2005/12/20/spor/spo06.html
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS