Takım, maçın son yarım saatine 2-0 galip girmektedir. Teknik direktör, o dakikalarda bir hücumcuyu çıkarıp bir orta saha oyuncusu sokar. Maç sonu basın toplantısında da şu açıklamayı yapar hep: “Ben öyle bir talimat vermedim. Takımım son yarım saatte niye geriye yaslandı anlamadım”…
Teknik direktör, böyle bir talimat vermemiştir muhakkak… Ama sahadaki adamlar robot değildir, düşünen canlılardır. Hocanın söz konusu oyuncu değişikliğini onlar da kafalarında yorumlarlar. “Bir santrfor çıkıp bir orta saha oyuncusu girdiğine göre skordan memnunuz, o zaman korumaya çalışalım” der oyuncu da kendi kendine… Belki hoca, bu oyuncu değişikliğini yaparken bambaşka bir şey düşünmüştür, ama o anda o fikrini sahada kalan 10 oyuncuya doğru aktarması mümkün olmayabilir. O 10 oyuncunun çocukluğunda izlediği bütün maçlarda, böyle bir değişiklik olduğunda spiker, o klişeyi söylemiştir: “Ve Hamburg teknik direktörü, bu oyuncu değişikliği ile skoru korumayı amaçlıyor”
Ön libero
Geçenlerde Galatasaraylı savunma oyuncusu Servet’in açıklamasını izlerken de, bir başka klişenin, gerek bizim, gerekse sporcuların fikir dünyasını sakatladığını fark ettim: “Eğer bizim önümüzde iki ön libero oynarsa, daha çok rahat ediyoruz. Bir ön liberoyla oynadığımızda sıkıntı olabiliyor” diyordu Servet… Esasında tabii, “Orta sahanın ortasında iki oyuncu oynamalı” demek istiyor. Ama sanırım bu şekilde söylemek çok uzun olduğu için, (sadece “orta saha oyuncusu” deseniz de, o da kanat oyuncularını da kapsadığı için) kısa yoldan o mevkiyi “ön libero” diye tanımlamaya alıştık. Ama ne yazık ki bu “ön libero” tabiri, o mevkinin fonksiyonlarını daraltıyor, sadece top kesen ve savunmaya katkı yapan bir tanım içine sıkıştırıyor… Serde bir “liberoluk” oluyor yani…
Belki de o yüzdendir ki Trabzonspor’da Hüseyin ve Ayman, rakip ceza sahasına neredeyse hiç adım atmıyorlar. Veya 15 maçta 1 kez hücuma çıkan Linderoth kahraman telakki ediliyor, Saidou halen Türkiye’de üst düzey takımlarda oynuyor. Lakin o mevkinin dünyadaki yeni önemli oyuncuları Lukas Leiva, Diaby veya Obi Mikel’in hiç de “ön libero” tanımı içine sıkışmadığını görüyorsunuz. Şu anda Türkiye’de A takımlara çıkma aşamasında olan 89-90 doğumlu o mevki oyuncusu gençler, kendilerini ön libero olarak addediyorlarsa, bu futbolumuzun geleceği açısından ciddi bir sıkıntı olabilir.
Dil
Uluslararası literatürde bu mevki futbolcularına “santral orta saha oyuncusu” deniyor. Belki “santral” kelimesine alışmamız çok kolay olmayabilir, ama biz de “merkez oyuncu” diyebiliriz diye düşünüyorum ben… Nasıl Pirlo’ya, Lampard’a, Deco’ya ön libero demiyorsak, (Bu tanım o oyuncuların yaptıkları işin yanında hafif kalıyorsa) Mehmet Topal’a, Selçuk’a, Koray’a da ön libero demekten vazgeçmemiz gerek artık.
“Bir tek bu mevkinin ismi değişirse, anlayış da değişir mi?” diye küçümsüyor insan bu düşünceyi ister istemez… Lakin dünyada çalışanların performansının ve anlayışının gelişmesinde, “kapıcı” yerine “apartman görevlisi” demenin, veya “sekreter” yerine “yönetici asistanı” tabirini kullanmanın etkisini azımsayabilir miyiz?
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS