Cüneyt Çakır, Devler Ligi’nde Chelsea-Spartak maçını yöneterek bizi gururlandırdı. Çakır, kulüp futbolunun zirve organizasyonunda maç yöneten yalnızca üçüncü hakemimiz… Üstelik sadece 34 yaşında ve onu (bir talihsizlik olur da Euro 2012’de göremezsek bile) 2014 Dünya Kupası’nda düdük çalarken seyredeceğimize eminiz.
Bu gece de Bülent Yıldırım’ın Sevilla-Karpaty müsabakasında görev yapacağını göz önüne alırsak, Türk futbolunun kulüp, antrenör ve futbolculardan sonra hakemlik alanında da elit düzeyde layıkıyla temsil edildiğini söyleyebiliriz. (Halen kulüpler düzeyinde Avrupa 10’uncusu, ulusal takım düzeyinde kıta 18’incisi iken, hakemler düzeyinde 21’inciyiz)
Yalnız iki haftadır Süper Lig’de izlediğimiz bazı kareler, hakemliğimizin global yükselişini engelleyebilir nitelikteydi. Hakemlerimizin kural kitabına yüzde yüz hâkim olduğuna eminiz, UEFA videolarını/uluslararası müsabakaları kaçırmadan izliyorlar, ama hâlâ Türkiye’ye özgü bazı kriterleri aşamıyoruz: “Milli Hakem Kriterleri”ni!
İlk dakikalarda kart çıkarma!
Avrupa’nın hiçbir üst düzey liginde olmayan, sanırım yalnızca bizde makbul sayılan enteresan bir kriter… Belki de bir mit: “Maçın hemen başında kart çıkarma! Tansiyonu yükseltme! Oyunun sertlik düzeyini belli bir seviyede tutmaya çalış!”
Halbuki FIFA kural kitabının söylediği açık: Bir hareket 90’ıncı dakikada sarı kartlıksa, 2’nci dakikada da kartlıktır. Futbolda 30’uncu saniyede de 90+4’te gol olması ne kadar doğalsa; kart çıkarılması da o kadar doğal… Önceki hafta Konya F.Bahçe’ye, bu hafta Sivas Beşiktaş’a karşı oyuna (maalesef) sistematik sertlikle başlıyorlar, her iki ekip de ilk yarım saati kartsız geçiyorlar!
1-2-3 ve sarı kart!
Süper Lig’de popüler olan bir başka uygulama da hakemlerin bir oyuncunun ilk iki faulüne göz yumup, üçüncüde elleriyle 1-2-3 sayarak sarı kartını kullanmaları… Bu jesti zaman zaman Avrupa liglerinde de görüyoruz ve orijinal meali şu: “İlk yaptığın faul kartlık değildi. İkincisi de küçük fauldü, karta gerek duymadım. Ama bu üçüncü küçük faulünle toplamda bir sarı kartı hak ettin!”
Hasan Şaş’ın uyarısıyla fark ettim, Türkiye’de bazı maçlarda bu jest hiç yerinde olmayan biçimde kullanılıyor: Bir oyuncu bir faul yapıyor (zaten o kartlık bir hareket)… Sonra bir faul daha yapıyor (Bu da kartlık!)… Aynı oyuncunun kartlık üçüncü faulünde hakem nihayet geliyor, eliyle üçe kadar sayıp bir sarı kartı çıkarıyor! (Bakınız, Mehmet Yıldız’ın Ersan’a yaptığı sert faulün hakem tarafından sayılarak geçilmesi) .
Hele bu ilk iki faul ilk 10-15 dakika içinde yapıldıysa uyarıyla kurtarılma ihtimali çok yüksek…
Boynunu bük, özür ve af dile!
Süper Lig’deki artan sertliğe mukabil artması gereken kart sayısını engelleyen bir başka enteresan tutum da “babacan hakem tavrı”… Ali Aydın, Serdar Tatlı ekolüyle büyüyen bir neslin garip kural yorumu… Hemen hemen bütün gücünü “otoriter tavır” dan alan hakemin rakip futbolcu bu otoriteyi gördüğünde/tanıdığında/kabullendiğinde yumuşaması… Kural kitabına göre kesin sarı kartla cezalandırılması gereken bir pozisyonda, faulü yapan oyuncu hemen doğrulur, başını önüne eğer, hakemden mahcup şekilde özür dilerse durumu kartsız atlatabilmesi… (Bakınız, G.Saray-Antalya maçının altıncı dakikasında Barış’ın ayaklarını yerden kesen Veysel’in hızla boynunu büküp af dileyerek karttan kurtulması…)
Erken ofsayt bayrakları
Diğer üç yaygın hataya göre çok daha masum bir problem bu… Yardımcı hakemlerin ofsaytı bir çift gözle doğru teşhis etmesinin zorluğunu daha önce çokça dile getirmiştik. Aynı saniye içinde (en azından) topu atan oyuncuyu, topu, son savunma adamını ve topu alan futbolcuyu; yani 4 (bazen 5-6) ayrı unsuru 2 zavallı gözün takip etmesi bir mucize. O yüzden yanlış ofsayt bayraklarını eleştirirken çok daha insaflı olmak lazım.
Yalnız burada dikkat çekeceğim konu ofsayt bayrağının yanlış kalkması değil, erken kalkması… Mâlumunuz ofsayt kuralı 5-6 yıl önce değişti, artık bir futbolcunun topa hareketlenmesi/durması/kalkmasının pek bir önemi yok, mühim olan topla oynaması… Türkiye’nin bütün kanallarındaki spor spikeri/yorumcusu arkadaşların (bizlerin) bu kurala adaptasyonu sürecinde “ofsayt bayrağı çok geç kalktı” diye bolca hatalı yorumları oldu/oluyor. Oysa FIFA zaten yardımcı hakemlerden özellikle “bayrağın geç kalkmasını” istiyor, çünkü ofsayttaki bir oyuncunun (savunmayı/kaleciyi engellemiyorsa) topun üstünden atlayarak bile bayraksız kurtarma ihtimali var. Bizim yardımcı hakemlerimiz de muhakkak bunu çok iyi biliyorlar, ama galiba kamuoyu baskısıyla bayrakları kaldırmakta çok acele ediyorlar.
Son örneği Bursa-F.Bahçe maçında Sercan-Ali Tandoğan’a kalkan bayrak… Maçın ikinci yarısının ortalarında Insua ara pasını atıyor, sonra kendi topuna koşuyor. Ofsayttaki Sercan ve Ali de topa hareketleniyorlar, ama hiçbirisi topa temas etmeden yardımcı bayrağı çekiyor. Bariz ofsaytta olduğunu bile bile Sercan topa çok yakın mesafeye hareketlenerek (dokunduğunu düşündürerek) hakemleri yanıltıyor. Ama maalesef yardımcı hakem de bayrağı çok ama çok erken çekiyor!
Son söz
Bu yazının kaleme alınma sebebi, hakemlerin münferit hatalarını gözlerine sokmak değil, sıkça tekrarlayan benzer hataları teşhis (ve mümkünse tedavi) etmek. Bu hataların kökenine inerek ortak nedeni bulmak. Futbolcuların/antrenörlerin onlarca, bizlerin binlerce hata yaptığı bir alanda hakemin küçük yanlışını aramanın adaletsiz ve dahi vicdansız bir tutum olduğunun farkındayım. Ama tekrar eden hataların kökenine inilip önü kesilebilirse, uzun vadede Türk futbolu ve Türk hakemliği kurtulacak; sanırım hepimizin de ortak dileği/hedefi bu…
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS