Türk futbol bataklığı bu günlerde yine son derece aktif… XSpor’un başkanı bataklığın içine dalıyor, sonra YSpor yöneticisi onu orada yalnız bırakmıyor. Boynuna kadar çamura batmış ZSpor başkanı da diğerlerinin paçasına asılmış, onlarla beraber dibe doğru yol alıyor. Ve ben de hadisenin en dipte geçtiğini, kan-ter-gözyaşı değil kir-pas-çamur izlediğimizi göre göre, bile bile “bataklık kritiği” yapıyor olmaktan utanıyorum. Bu yazının kaleme alınma sebebi de o kişi, bu takım, şu kurum değil; tamamen çamurun ucunda ya da kıyısında bile bulunmaktan duyduğum kişisel utançtır.
Futbolcular gelişiyor, hakemler değişiyor. Antrenörler kabuk değiştiriyor, medya evrime ayak uydurmaya çalışıyor. Ama belli ki Türkiye’de kulüp yöneticilerinin değişmeye/gelişmeye niyeti yok. Hepsi kamuoyunu “ben değil, onlar kirli” ye ikna etmeye uğraşıyor, hep beraber kirlendiklerinin farkında olmadan…
BESYO mezunlarını yönetimlere sokamıyorsak, Türkiye’de bir kulübü idare etmek için zengin ve fanatik olmaktan başka bir kriter geliştiremiyorsak, o zaman bu kavgayı durdurmak için başka enstrümanlar üretmemiz gerek. Benim küçük aklımla bu çılgınlığı yavaşlatmak için düşünebildiğim iki yöntem var.
19 Ağustos milat olmalı
Birinci yöntem, son dönemde çokça dile gelmiş, hatta biraz da efsaneleşip içi boşalmaya başlamış meşhur yasayla ilgili. TBMM, Mart sonunda tatile gireceği için “5149 sayılı sporda şiddet ve düzensizliği önlemeye dair kanun” un çıkışının o güne yetiştirilmeye çalışıldığı söyleniyor. Yasa Mart sonuna yetişir ya da yetişmez bilemiyorum; ama bildiğim bir şey var: Sporda şiddetin çözülmesi için sadece yasanın değil talimatların da yenilenmesi gerek.
Halkı galeyana getiren, masum futbolseveri statlardan kaçıran, şeref tribünlerini arenaya çeviren kulüp yöneticilerine verilen hak mahrumiyeti cezalarının sembolikliği adalet duygusunu çoktan zedeledi. Saha kapatma, seyircisiz oynama gibi cezaların amaca hizmet etmediği ortada. Ayrıca hemen her ceza alan kulübün/oyuncunun geçmişteki bir emsal karardan faydalanarak adaletsizliğe uğradığı iddiasında bulunması çoktan aleladeleşti.
Belli ki Türk futbolunda adalet duygusunun kaybolmasının nedeni sadece yetmeyen/uygulanamayan yasa değil. Futbol Disiplin Talimatı ile Futbol Müsabaka Talimatı’nın da artık inandırıcılığı kalmamış. Acaba TFF, yasa değişikliği fırsatından da faydalanarak talimatların daha anlaşılır ve detaylı bir dille yeniden yazılmasını sağlayamaz mı? 19 Ağustos 2011’i (yani 2011-12 sezonunun muhtemel başlangıç tarihini) bir milat olarak düşünüp; hem yeni yasa hem de yeni talimatla sıfırdan temiz bir başlangıç yapamaz mı? Böylece yeni dönemde verilecek bir cezada kimse tekrar tekrar geriye dönüp emsal karar arayamayacak. Arayanlara cevap olarak, 19 Ağustos 2011, yani Türk futbolunun miladı işaret edilecek…
Medyadan bir öncü çıkmalı
Tabii ki basit bir gerçeği de görmezden gelemeyiz: Siz kusursuz bir yasa yazıp, eksiksiz talimatlar da yayınlasanız belli ki birtakım kulüp yöneticileri her hadiseyi taraftar gözlüğüyle okumaya ve kamuoyunu bu gözlükle yaşamaya ikna etmeye çalışmaya devam edecek. Bu doğru… Ama bu ihtimale karşılık alınabilecek radikal (ve aslında basit) bir yöntem var: Yöneticileri geçen hafta (geçen sene, geçen yüzyıl) yaptıkları açıklamalara motive eden en önemli unsur, medyanın olağanüstü ilgisi. Medya (doğal olarak, haber refleksiyle) bütün bu açıklamaları manşetlere/canlı yayınlara taşıyor; ama bu arada (farkında olmadan) yenilerinin de fitilini ateşliyor. Oysa medya tecavüz, gasp, terör hadiselerini (çok ciddi haber değeri taşıyor olmalarına rağmen) sosyal sorumluluk bilinciyle gerektiğinde nasıl küçük görebiliyorsa, bu kulüp yöneticilerinin kravatlı terörünü, masum futbola tecavüzünü, eğlencemizi gaspını da küçük görme (hatta hiç görmeme) erdemini gösterebilmeli.
Her şey, bir medya yöneticisinin duyarlılık gösterebilmesine bakar. Mesela Doğan Medya, “biz bu sözlü tecavüzü haberlerimizde kullanamayacağız” diyip öncü olsa, muhakkak peşinden Sabah’ı/ Cumhuriyet’i/ Zaman’ı sürükleyecek. Mesela Lig TV ilk adımı atsa, arkasından TRT’yi/NTV’yi/CNN Türk’ü/diğer televizyonları taşıyacak. Yukarıda adını andığım/yer yetersizliği nedeniyle anamadığım tüm medya patronlarının/yöneticilerinin önünde büyük bir fırsat var aslında. Türk futbolunun kurtuluşu, bir duyarlı medya patronunun yakacağı kıvılcıma muhtaç… Eğer bugünün medya yöneticileri, çocuklarının “Potansiyel Türkiye 2015 sporda şiddet felaketi”nden etkilenmesini istemiyorlarsa, 2011’de sorumluluk almalılar gibi geliyor bana…
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS