Son 5 yılda Avrupa’da 3 final oynayan, 2’sini kazanan bir takımı yenememişsin. 388 milyon euroluk, fiyat ortalaması G.Saray’ın en pahalısına eşit (yani ekonomik olarak 23 Muslera’ya sahip olan) finansal bir devi, Chelsea’yi geçememişsin. Drogba’ya göre senden 10 kat, Mancini’ye göre de 4 kat iyi bir takımı mağlup edememişsin. Bunda bir olağanüstülük yok.
Olağanüstülük şurda: Beraberliğin nedeni rakibin kaliteli ayakları değil. Seni, kaliteli adamlarının müthiş oyunuyla değil, zavallı bir oyunla, sadece futbolun en yalın ilkeleriyle durdurmuşlar. Çok basitçe, ne yapacaklarını bilerek sahaya çıkmışlar. 45 dakika sahaya iyi yayılmışlar. Alanı doğru parsellemişler. Takım şeklini bozmamışlar. Takım boyunu korumuşlar. Yani bugün İngiltere 4’üncü Ligi’nde de her takımın uyguladığı basit futbol ilkelerini yapmışlar sadece. Ve bu temel ilkeler, İstanbul’dan istediklerini alarak çıkmaya yetmiş. Zaten üzücü olan da bu.
Mancini’nin kafasında ne olduğunu anlamayı çok denedim. Meslek hayatına, 32 yıllık İngiltere/İtalya kariyerine büyük saygı duyduğum için çözmeye çalıştım sabırla. Sonuç olarak onun da Maradona gibi, Cruyff gibi, Rijkaard gibi büyük futbolcuların yaşadığı “sınırlı yeteneği, sınırlı zekâyı anlayamama/yönetememe” sorununu yaşadığını düşünmeye başladım. Yoksa Mancini gibi zeki bir adam, 22 yaşında ilk Ş.Ligi maçına çıkacak, posterlerini duvarlarına astığı adamlara karşı ilk kez oynayacak Hajroviç’in ayaklarının dolaşacağını düşünemez mi ki? Eğer onu sezonun en önemli maçında kullanacaksa, son bir ayda birkaç kez oynatması gerektiğini bilemez mi ki? Üstelik Chelsea son 11 lig maçında 3 gol yemiş, sadece biri soldan (Hernandez’le)!
Mancini gibi tecrübeli bir hoca, bir Türk takımının, bir İngiliz devine karşı hayatlarında ilk kez bir arada oynayacak bir savunma dörtlüsüyle çıkmasının intihar olduğunu tahmin edemez mi sahi? Basit doğruları görmek için ilk 20 dakikada %20 topla oynamada kalmak, isabetli şutlarda 4-0, tabelada 1-0 geride olmak mı lazımdı? Yazık.
Sonra Yekta girdi, Hajrovic çıktı. Son bir saatte Galatasaray fabrika ayarlarına döndü, harika oynadı. Ama bu 60 dakikaya tabela 0-1’ken değil, 0-0’ken başlanmalıydı. Zira Chelsea, Devler Ligi’nde yediği üç golün tamamını da, ligde son 2 ayda yediği iki golü de son yarım saatte kalesinde görmüştü. Galatasaray 60’a 0-0’la gelse, Chedjou’nun golüyle 1-0 öne geçse, şu anda çeyrek final biletinin yarısı da cebinde olacaktı.
Drogba iyi ki maç seçiyor!
36 yaşında… Galatasaray’daki 14’üncü ayında 51’inci resmi müsabakasına çıktı. Onun için “maç seçiyor” diyorlar, iyi ki de seçiyor! Zaten bir yılda 50 maç oynayabilecek fizik kalitede olsa hâlâ Premier Lig’de oynardı! Yine de bu 50 müsabakanın 40’ında tam performansla oynuyor, Juventus maçında oynuyor, Real maçında oynuyor, Chelsea maçında oynuyor. Bu sezon G.Saray’ın Ş.Ligi’nde attığı gollerin yüzde 55’inde ya skoru yapmış, ya asisti.
Büyük ihtimalle sezon sonu veda edecek, ama bence İstanbul’da görevini yapmış olmanın huzuruyla dönecek Londra’ya.
Kader adamları
SCHÜRRLE: Fark ettiniz mi, rakibin 10 numarası Schürrle, G.Saray oyun kurarken Melo’yu hiç rahat bırakmadı. Galiba Sneijder’dan da, Fernandes’ten de, Cristian’dan da beklenen bu.
SELÇUK: Dün orta saha oyuncularından Melo çok iyiydi. Yekta harikaydı. Selçuk’taysa son dönemde bir Hamitleşme/Emreleşme var! Temposu inanılmaz düşük, hızlı gidip hücum başlatmak yerine sürekli faul almaya oynuyor! Oysa Selçuk, Hamit’ten 3, Emre’den 5 yaş genç!
TERRY: Hakemlere bu tarz (kural kitabını zorlayan) olağandışı durumlar için sportmenlik dışı kırmızı kart hakkı tanınmalı. Donk da atılmalıydı, Terry de. Çünkü ikisi de kötü niyetliydi, ikisi de futbolu mahvettiler.
VEYSEL: Bu maçta 18’e bile giremeyen Burdisso’nun UEFA listesine yazılıp, 9 transfer içinde en tecrübelisi (ve belki de en doğrusu) olan Veysel’in listede yer almaması büyük bir fiyasko değil mi?
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS