11 yıl önce Ahmet Kaya, Kürtçe kaset doldurmaktan söz ettiği için ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. 11 yıl sonra ülkenin en büyük futbol kulüplerinden birinin, Fenerbahçe’nin maçı, devlet televizyonundan Kürtçe olarak anlatıldı ve yorumlandı.
Harika bir gündü salı… 5 bin kişilik 16 Mayıs Şehir Stadı tıklım tıklım dolu, kentteki bütün kahvehanelerde Alex, Kâzım, Mehmet Topuz heyecanı yaşanıyor. Binlerce Batmanlı’nın hayali saat 3’ü gösterdiğinde gerçek oluyor, il tarihinde ilk kez bir büyük takım 16 Mayıs Stadı’na çıkıyor. Batmanlı 20 küsür gencin rüyası gerçekleşiyor, sarı-lacivertli topçularla karşı karşıya, omuz omuza futbol oynuyorlar.
Geriye galiba sadece birkaç milyon hayal kalıyor: Acaba Fenerbahçe’yi bir gün burada, resmi bir maçta, 16 Mayıs Şehir Stadı’nda izlemek mümkün olacak mı? Hatta sadece stattaki Batmanlılar değil, televizyon başındaki Hakkârililer, Iğdırlılar, Tuncelililer düşünüyorlar: Acaba bir gün bizim şehrin takımı da Fenerbahçe’nin Saracoğlu Stadı’na konuk olabilecek mi?
Öyle ya… Tunceli, Ardahan, Iğdır, Bitlis, Hakkâri, Muş… Süper Lig’de yok. 1. Lig’de yok. İkinci ligde yok. Üçüncü ligde yok.
Bu illerin sadece takımları değil hiçbir yerde olmayan… Bazılarının Süper Lig’de bir tane oyuncuları bile yok: Ligde Ağrılı yok. Hakkârili yok. Şırnaklı yok. Zeki Korkmaz’dan başka Bingöllü yok… Bir tane Vanlı, bir Iğdırlı, bir Ardahanlı, bir Karslı var, bine yakın futbolcunun mücadele ettiği Süper Lig’de…
…
14 Ekim 2010’da Batmanspor-Fenerbahçe özel maçından sonra kaleme almışım yukarıdaki satırları. 4 yıl geçmiş, ülke 4 senede olağanüstü badireler atlatmış, hatta atlatamamış. Ama pek fazla bir şey değişmemiş, zira hâlâ futbol topunun birleştirici gücü keşfedilmemiş.
Bu hikayeyi daha önce de anlatmıştım: 10 Ekim 2010, teröristbaşının Suriye’den çıkarılışının 12’nci yıldönümüydü. Cizre’de bu hadiseyi protesto etmek için bir araya gelen (aslında tam olarak ne olduğunu bilmedikleri bir sebeple bir araya getirilen) 10-12 yaş arası çocuklar, ellerinde taşlarla polis barikatına doğru ilerlerken birden duraksadılar. Çünkü karşılarındaki polisler, onlara bu kez biber gazıyla değil, plastik top çuvallarıyla karşılık veriyordu. Polisler çocuklara doğru topları attıkça, çocuklar polislere doğru koşmaya başladılar. Ellerinden taşları bıraktılar, çünkü hepsi o 50 kuruşluk plastik toplara hasrettiler. Taşları unuttular, canları istediği gibi, rüyalarında gördükleri gibi, hayalini kurdukları gibi plastik toplarla oynadılar sokakta. Sonra da dağıldılar evlerine akşam olunca, yorulunca, diğer bütün yaşıtlarının yaptığı gibi.
Türkiye Kupası
Önceki gün, dün ve bugün oynanan, ve çoğu Süper Lig takımını angarya muamelesi yaptığı Türkiye Kupası’nın da varlık nedeni budur aslında: Birleştiricilik. Plastik topun tahmin bile edemeyeceğiniz kadar güçlü barışçı enerjisi. Dünyanın her yerinde taşa ve sopaya karşı kurabileceği üstünlük. Kuzeyle batıyı, güneyle doğuyu kavuşturması. Türk’ün Çerkez’i, Kürt’ün Laz’ı kucaklaması. Cizre’deki çocuğun bir gün büyük adam olursa, Cizre İlçe Stadı’nda Demba Ba’yla, Gökhan Gönül’le, Sneijder’la karşılıklı oynama ihtimali. Bu ihtimalle uyuması geceleri… Bu ihtimalle uyanması gündüzleri…
Lâkin hemen her değerin olduğu gibi Türkiye Kupası’nın da içini boşalttık el birliğiyle… Büyük filozof kulüp başkanları, “Türkiye Kupası’nın gelirleri, yıldızların maç başı ücretlerini karşılamıyor” bahanesiyle sakilleştirdiler, atıllaştırdılar kupayı. Oysa bu denli büyük futbol ulemasının, sporcu kontratlarına misalen, “Lig maçı bedeli 5, Avrupa maçı bedeli 7, kupa maçı bedeli 2’dir” yazmayı düşünmeleri bu kadar zor muydu sahi?
Grup uygulaması
Ya da TFF, kupayı cazip hale getirecek başka enstrümanlar bulamaz mıydı? Mesela küçüklerin sürpriz yapma ihtimalini yok eden, mahveden grup uygulamasının para dışında ne gerekçesi var Allah aşkına? Kupada daha fazla maç ve çift maçlı eliminasyon sistemi olsa, sürprize daha açık, heyecana daha müsait olmaz mı? (Hatta keşke tek maçlı elinimasyon olsa ve maçlar alt torba takımının sahasında oynansa değil mi?)
Peki ya Süper Lig’de kararlılıkla uygulanan e-biletin Türkiye Kupası’nda uygulanmamasına ne demeli? Bu ülkede hafta sonu müsabakalarında can güvenliği var, hafta içleri yok mu sahi?
Maalesef, federasyonuyla-kulübüyle, yöneticisiyle-medyasıyla el birliğiyle öldürüyoruz Türkiye Kupası’nı. Ve muhtemelen onun değerini de diğer her şeyde olduğu gibi ölümden sonra kavrayacağız.
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS