Fenerbahçe, Sivas’a kaybettiğinde de aynı görüşteydim: Teknik olarak Fenerbahçe’de gözle görülür bir gelişim var. Webo’nun gelişi ve 3 santrforlu 4-3-3 düzeniyle ön taraftaki Sow yalnızlığı çözüldü; Senegalli artık röveşataya mecbur kalmıyor, yüzünü kaleye dönebiliyor. Emre etkili şutlarıyla bu yalnızlığı örtmeye katkı yapan bir başka isim. Dün bir şutunda Bicik sihrini geçemedi, ikincide golü üretti. Sarı-Lacivertliler’in maçlara temposuz başlama ve ilk golü yeme hastalığı da tedavi edildi, şimdilik nekahet evresinde.
Ama sezon başından beri adını fedakârlık koyduğumuz Hasan’ın kulübede bile olmaması, en hafif ifadeyle “garip”… Kuyt’ın bomboş bir pası yanındakine iletemeyip taca atması veya Meireles’in önündeki topu yavaş davranıp kaptırması da öyle. Kocaman teknik-taktik meseleleri yoluna koyarken, başka problemlerle baş etmek zorunda kalabilir gibi.
Ben futbolda sevgi, motivasyon gibi unsurlara aşırı önem atfetme taraftarı sayılmam. Bence herkes (birbirini sevsin veya sevmesin) işini yüzde yüzle yapmak zorunda. Ama maalesef bir hocanın üçüncü/beşinci sezonuysa ve işler kusursuz gitmiyorsa soyunma odasındaki sevgi ortamının başarıdaki payı artıyor. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde bu böyle… İngiliz futbolunun kült figürü David James de “futbol takımındaki sevgi ortamının performansa etkisi” konusunu Observer’a değerlendirmiş: “Bazen bir müsabaka sonrası hoca soyunma odasına girdiğinde -bu adam hâlâ burada ne yapıyor- diye düşünürsünüz! Örneğin Houllier’nin Liverpool’daki ilk dönemi başarılıydı, ama sonrasında soyunma odasındaki futbolcuların Fransız’ın metotlarını sevmediklerini çok iyi biliyorum. Oysa Portsmouth’ta Avram Grant’a bayılırdık. Sonuçlar kötü gittiği halde oyuncularıyla bağını asla değiştirmedi. Onun oyuncularla kurduğu bu güven ilişkisi sayesinde iflas edip küme düşen bir takımla Federasyon Kupası’nda finale gittik. Hayatımda belki de onun için oynadığım tek adamdı Grant”.Dün bazı Fenerbahçeliler’in sahadaki performanslarına bakıyorum ve aklıma ister istemez bu hikâye geliyor: Sizce sarı-lacivertli soyunma odasındaki futbolcular karşılarında bir Grant mı, yoksa bir Houllier mi görüyorlar? Buradan bakınca orası bana pek Grant hikâyesiymiş gibi gözükmüyor doğrusu…
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS