Schuster’in cumartesi yaptığı açıklamaların doğruluğu/yanlışlığı bir yana, gerekliliği konusunda Alman Hoca’nın tarafında olduğumu söyleyebilirim. Maç sonrası demeçlerinde hep bir hakem kararını hedef alan ya da hiçbir şey söylemeyip, klişelerle lafı dolandıran teknik adamlardan şikâyet etmez miyiz? Nihayet birisi üstünde konuşulmaya değer fikir beyan ediyor, bu sefer de onun düşüncesi aklımıza yatmadığı için onu ülkeden kovmaya kalkıyoruz! Bay Schuster, rahat olunuz. “Fikirlerinize katılmıyor olabilirim, ama onları özgürce ifade edebilmeniz için canımı vermeye hazırım”.
Çalıştırdığı Getafe’ye tarihinin en iyi sezonunu yaşatan, Messi’nin Maradona golü atıp, 5-2 kazandırdığı maçın rövanşında Barcelona’yı 4-0 yenip eleyen, Real Madrid’i La Liga şampiyonu yapan Schuster’in Türk futboluyla ilgili bir fikir beyan etmesini “ukalalık” olarak algılayanlar haricinde haftanın diğer ilkelleri (Schuster’e göre 1960 modelleri) kimlerdi, bir de onlara göz atalım.
10-Gökhan Tokgöz
Schuster’in “1960 model” tanımlamasını çok da haksız çıkarmayacak bir kare gözüme çarptı İnönü’de… Dakika 14’tü, henüz skor 0-0’dı. Tabata sağ taraftan bir korner atmak için köşe gönderinin yanına meşin yuvarlakla birlikte geldi; Konya kalecisi Gökhan’sa (tamamen atışı sabote etme amacıyla) başka bir topu Tabata’ya doğru (sahanın ortasında kalacak şekilde) attı. O geceden beri düşünüyorum, durum 0-0’ken Gökhan’ın yaptığı bu hareket için başka bir tanım bulamıyorum. Bu ve benzeri ucuz vakit geçirme taktikleri 1960 model değilse nedir Allah aşkına?
9-Guti Hernandez
Peki Guti’nin, G.Birliği maçının ilk yarısında, hakemin zaten Beşiktaş lehine faulü verdiği bir pozisyonda itiraz sonucu sarı kart görmesine ne demeli? Guti’nin, G.Saray maçında sahaya çıkmayı garantilemek için bu hareketi yaptığını söyleyenler vardı hafta içinde… Peki Hooijdonk, 6 sene önce koskoca devreyi (17 maçı) sarı kart sınırında bitirmedi mi? Bir hücum oyuncusunu sarı kart görmek için bu denli zorlayacak ne olabilir ki sahi?
8-Diyarbakırspor
Schuster’in açıklamalarına cevap olarak Ziya Doğan’ın “Diyarbakır’da 1,5 trilyon harcadık. Yabancılara ödenense 800 bin euroydu” demeci de enteresan… Öncelikle bu açıklamada Zaytung’luk bir acayiplik var: 800 bin euro zaten 1,5 trilyondan fazla yapıyor; o zaman yerlilere hiçbir şey ödememişler, hatta oynamaları için üstüne para almışlar belli ki!
İkinci olarak da şunu sorgulamak lazım: Diyarbakırspor geçen sezon futbolculara 1,5 trilyon harcadıysa; Digitürk’ten, İddaa’dan, Turkcell’den ve Fortis’ten gelen 20 milyon doları ne yaptı? Ortalama bir Süper Lig kulübünün, hiç bilet satmasa, hiç forma reklamı almasa, hiçbir ekstra kaynak üretmese bile sabit gelirleri belli… Ve bu paraların nereye harcandığını da doğrusu merak ediyoruz.
7-Beşiktaş yönetimi
Hafta içinde Beşiktaş yönetiminden alınan bir duyum, onların da Diyarbakır’dan farklı olmadığını gösterir nitelikte… Futbol Gündemi’nde Ömer Güvenç, bir Beşiktaş yöneticisinden bizzat şu cümleleri duyduğunu açıkladı: “Eğer bu sene Şampiyonlar Ligi’ne giremezsek iflas ederiz!”
Bu yıl Beşiktaş’ın ligde asgari 60 puan toplayıp, Türkiye Kupası’nda da gruptan çıkması halinde zaten yayıncı, bahisçi ve sponsorlardan (Spor Toto’yla Ziraat’ten) alacağı miktar 50 milyon doların altında olmayacaktır! Bu paranın çok daha azıyla Twente, Hollanda’da şampiyon oluyor, Braga Şampiyonlar Ligi’ne girip Arsenal’i deviriyor. Beşiktaş’sa iflas ediyor (!). Pes doğrusu…
6-Ankaragücü yönetimi
Geçtiğimiz hafta içinde Diyarbakır ve Beşiktaş’a benzer iki öykü de Ankaragücü ve Belediyespor’dan geldi. A.Gücü teknik patronu Özat aynen şu sözleri söyledi: “Bir yöneticimiz, maaşını verdikleri teknik direktörlerine söz geçiremediklerini söylemiş. Tamam da, siz kime maaş ödüyorsunuz ben anlayamadım! Benim ve yardımcılarımın hesabına göreve geldiğimizden beri bir kuruş geçmedi!”
5-İstanbul Belediyesi
Maraton programında Şansal Büyüka’nın anlattığı bir anekdot da ibretlikti: “Geçenlerde Göksel Gümüşdağ ile Kadir Topbaş’ın bir diyaloguna şahit oldum. Gümüşdağ, Topbaş’tan bir santrfor transferi için para istedi. Topbaş da ona para veremeyeceğini, gençlerden yeni yıldızlar bulup oynatmalarını söyledi”.
Hadisenin 1960 model iki boyutu var. Birincisi, Belediyespor’un alacağı santrforla İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin nasıl bir ilgisi olabilir? İstanbul Belediyesi’nin, Süper Lig takımına santrfor almak gibi bir mesuliyeti mi var? Belediyespor’un kendi gelirleriyle yönetilmesi gerekmez mi? Geçim derdindeki İstanbullular, bir de çöp vergisiyle santrfor mu alacaklar Belediyespor’a?
Meselenin ikinci boyutu da enteresan: Yıllık 35-40 milyon dolar gelirleri olan Ankaragücü, İBB gibi kulüpler hâlâ santrfor alamıyor, hocalarının maaşlarını ödeyemiyorlar mı?
4-Gheorghe Hagi
Haftanın çok tartışılan teknik direktör kararı da Emre Çolak/Sabri değişikliğiydi. Ben bu değişikliğin performans odaklı olduğu konusunda şüpheliyim, çünkü Hagi, G.Saray’ın başında çıktığı 6 resmi maçın (istisnasız) tamamında Emre’yi 60 veya 75’te kenara getirdi. Sahada Cana varsa onunla, yoksa da bir kenar hücumcusuyla (Elano, Kewell veya Sabri’yle) değiştirdi. Belli ki bu maçta da piyango sağ açık Sabri’ye vurdu.
3-Joseph Yobo
Okurumuz Ali Ekincier’in hatırlattığı, A.Gücü-F.Bahçe kupa maçının 62’nci dakikasında yaşanan bir olay da az “60 model” değildi doğrusu: Kaleci Serkan aut atışını Yobo’ya pas olarak kullanıyor. Nijeryalı oyuncu topa ceza alanı içinde dokunuyor. Hakem atışı tekrarlatıyor, Serkan topu yine Afrikalı stopere atıyor, Yobo topa yine ceza alanı içinde temas ediyor!
Barış Şimşek atışı üçüncü kez tekrarlatırken, Yobo’nun hakemin yüzüne attığı şaşkın bakışı kaçırdıysanız, bir yerlerden maçın tekrarını bulup izlemenizi öneririm!
2-Engin Baytar
Engin’in, Eskişehir önünde oyundan çıkarken dudaklarından okunan “Ne yapıyorsun sen?” le başlayan ve devam eden cümleleri etrafında yaşananlar da ibretlik gerçekten…
Önce pazartesi Engin’in o sözleri yardımcı hocaya (veya yardımcı hakeme) söylediği iddiaları yayılıyor. Engin’in bu sözleri teknik direktöre değil, başka birine söylediğinde suçunun hafifleyeceğini düşünmesi meselenin ilk trajikomik tarafı…
Çarşamba günü Engin’in bu tepkisinin hiç kimseye karşı olduğunu öğrenmemizse konuyu daha da acayipleştiriyor. Belli ki Engin hiç kimseye “Ne yapıyorsun sen?” diye sorabiliyor.
1-Süleyman Abay
Trabzon-Eskişehir maçının en dikkat çekici karesiyse şüphesiz Engin’in kameralara yansıyan güzel(!) sözleri değildi. Maçın 57’nci dakikasında hakem Abay, kavga eden Egemen-Serdar ikilisine yaptığı uyarının süresini bayağı uzatınca Selçuk İnan diyaloga müdahale etti: “Sözünüz bittiyse lütfen maça devam edelim!”
O kare, beni geçen çarşamba günü oynanan K.İrlanda-Fas hazırlık maçındaki bir pozisyona götürdü: 86’ncı dakikada bir korner kullanılıyor, ceza alanı içinde iki oyuncu boğuşur görüntüdeler. Hakem iki oyuncuyu (Süleymani ve McQuoid’i) görüyor, kamera onların üstünde. Hakem koluyla kornerin atılmasını işaret ediyor, atış yapılır yapılmaz da düdüğünü çalıp penaltıya hükmediyor.
Abay’ın (ve diğer birçok Süper Lig hakeminin) maçların kaç dakikasını uyarılarla, konuşmalarla, tehditlerle çaldığı maalesef ortada. Bu tarz korner boğuşmalarından Türkiye’de her maçta 5-10 defa oluyor ve hakemler o bitmek bilmez uyarılarıyla futbol oynamak isteyenleri sabote ediyor adeta… Oysa esas olan oyunun akışı, şovun devamı değil mi?
Keşke MHK, bu K.İrlanda-Fas maçı görüntülerini edinse de Süper Lig hakemlerine defalarca izlettirse…
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS