Sliding Doors* (Türkiye’de gösterime girdiği adıyla “Rastlantının Böylesi”) filmini izlemişsinizdir… Londra’da bir halkla ilişkiler şirketinde çalışan Helen (Gwyneth Paltrow), işten kovulduğu gün bir saniye farkla metro trenini kaçırır. Helen, bu bir saniyenin hayatında ne büyük değişikliklere sebep olacağının farkında değildir. Film, (biri sarışın, diğeri esmer) iki Helen’in biri mutlu, diğeri hayal kırıklıklarıyla biten hikâyelerini anlatan kader vurgularıyla son buluyor…
2005-06 sezonunda UEFA’da yarı finale çıkan mütevazı Basel’de de iki Helen öyküsü gizli aslında… Takımın o sezonki iki yıldızından Delgado ligi 19, Petric’se 15 golle kapatmış, Basel’in süper sezonunun mimarları olmuşlardı. İki İsviçre pasaportlu yabancıdan esmer olanı, yani Delgado, Basel’e UEFA macerasında 7 gol, 6 asistlik bir katkı yapmış, diğer İsviçre pasaportlu yabancı, “sarışın Petric”se bir adım geride kalarak Avrupa sezonunu 3 golle bitirmişti. Bir adım ilerideki esmer Delgado, büyük Avrupa metrosunun kapısından son anda girip, 5 milyon euroya Beşiktaş’ın 10 numarasını sırtına geçirirken, o metronun kapısında bir yıl bekleyen Petric, 2007’de aynı maliyetle B.Dortmund’un yeni 10 numarası oldu.
Esmer 10 numaranın, yani Delgado’nun Beşiktaş’ta geçirdiği iki sezonun sonunda toplam 12 golü var. Oyununu çok fazla geliştirdiğini söyleyemeyiz, halen tek yönlü sayabileceğimiz bir forvet. Arjantin Milli Takımı veya 5 büyük Avrupa ligi ile de ilişkisi, sanıyorum yerel basınımızın yerli menajerlerle yemek masası ilişkisi düzeyinde… “Basel 2006’nın sarışını, yani Mladen Petric’inse bu sezon B.Dortmund formasıyla ligde attığı gol sayısı 13… Bunun yanında kupa finalinde B.Münih’e, Wembley’de İngiltere’ye 25 metreden attığı goller hafızalarda… Euro 2008’de de Bilic’in önemli kozlarından…
Burada can alıcı detay şu: O günün verileriyle Beşiktaş’ın Delgado tercihi doğru görünüyor. Delgado’nun ligde de Avrupa’da da istatistikleri Petric’ten iyi, üstelik ondan 1 yaş daha genç… Ama bugünkü performanslarına baktığınızda Petric hiç şüphesiz birkaç adım öne geçmiş, fiyatını ikiye katlamış ve marka değeri Delgado’nun çok üstünde…
Öyleyse soru şu olmalı: “Ülker, iki sezon önce 5 milyonu Delgado’ya değil Petric’e verse idi, bugün cebinde 10 milyon eurosu mu olacaktı?”… Veya Dortmund, aynı paraya Petric’i değil Delgado’yu alsaydı, Arjantinli şu anda Dortmund’un yedeği miydi?
Bizce iki sorunun cevabı da “Hayır” … Çünkü esas mesele kimin hangi metroya bindiği değil, o metroda ne yaşadığı, ne öğrendiği… Üzülerek söylemeliyiz ki, 2 yıl önce Petric Beşiktaş’a gelseydi, şu anda rakip takımın otoparkında dayak yemiş, soyunma odasında güldüğü için sözleşmesi feshedilmiş veya satış salahiyeti, “yetkisiz” bir menajerlik şirketine verilmiş olabilirdi… Bu arada Delgado da Dortmund’un ve Arjantin’in yeni yıldızıydı belki de…
İşte bu yüzden marifet, ne kadar pahalı transferler yaptığınız veya yaz boyunca kulübü kendinize ne kadar borçlandırdığınız değildir… Esas marifet bir yaz sezonunu transfer yapmadan kapatabilmek, eldekinden maksimum verimi alabilecek ortamı oluşturabilmektir… Bu ülkede ne zaman bir takım bir sezona hiç transfer yapmadan başlayacak, o zaman belki düzelmeye başlayacak bir şeyler…
http://www.milliyet.com.tr/Default.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=526533
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS