Yaklaşık 1 yıl önceydi, NTV’den muhabir arkadaşım Irmak Kazuk’la bir akşam havadan sudan konuşuyorduk internet yolu ile… Irmak’ın “Nasılsın, neler yapıyorsun?” sorusuna, “Bu aralar çok yoğunuz. Ablamın ikizleri oldu, Türkiye’ye geldiler. Onlarla ilgileniyoruz hep” diye cevap vermişim. Önce uzun süreli bir sessizlik oldu, sonra Irmak, “Ağbi ne diyeceğimi bilmiyorum, çok üzüldüm. Başınız sağolsun” deyince kısa süreli bir de şok yaşadım tabii… İnternetin azizliği, yazıda Türkçe karakterleri kullanamıyor olmamızın neticesinde esas şoku Irmak yaşamış biraz önce ve, “Bu aralar cok yogunuz. Ablamin ikizleri oldu” ifadelerini yanlış anlayıp, (harflerin üstüne ikişer nokta daha ekleyerek) öldüğünü zannetmiş bizim taze doğmuş yeğenlerin…
İngilizce karakterlerle Türkçe yazışarak birbirimizi anladık bir süre sonra ve güldük geçtik tabii, ama bir küçük not da bıraktı beynime bu hadise… Hayat dediğimiz “iki nokta misali” aslında ve “Oluyoruz… ve iki nokta… ve ölüyoruz” özetle…
Geçtiğimiz Pazartesi günü gazeteye geldiğimde müdürümüz Cem Şengül, “Nilay’ın (Yılmaz) babası vefat etti” dediğinde hatırladım tekrar, hayat dediğimizin iki küçük noktadan ibaret olduğunu… “Nilay… Babası… “Ölmüş” …” kelimeleri tekrarlanırken beynimde, gözüm de toplantı masasının üstündeki çikolata kutusuna takılmış bu arada… Aynı gün, bir başka arkadaşımızın, Nilay’ın hemen çapraz masasında çalışan Levent’in de çocuğu “Olmuş” meğer… Minik Kerem’in mutluluğunu paylaşmak için çikolata getirmiş servise Levent (Kalkan)… “İki metre” vardı belki masalarının arasında Nilay’la Levent’in… Ve o gün, “iki de nokta”…
O gün zaten öğleden sonra 2’de gelebilmiştim gazeteye ve yazı yazacak mecalim de kalmamıştı “iki nokta” arasında gidip gelirken ruhum… Beşiktaş karşısında 1-0 mağlup olan Çaykur Rizespor’un Başkanı Ekrem Cengiz’in “adam vuracak duruma geldim” açıklaması da içimizi acıtmıştı zaten ve “Sözün bittiği yer”di artık bu demeç…
Eminim Sayın Cengiz de anlamıştır hatasını bu 4 günde, ve onlar gibi topluma -öyle veya böyle- örnek teşkil eden insanların daha dikkatli olması gerektiğini bizden iyi biliyordur tabii ki. Ama bu yazıda kısaca, “Adam vurmadan önce yapılacaklar”a değineceğiz aklımız erdiğince..
Aslında ne oldu?
Geçtiğimiz sezonun devre arasında düşme potasındaki Rizespor’u kurtarması için görev verilen “ismiyle müsemma” Güvenç Kurtar, ikinci yarıda rüya gibi bir 26 puan toplayıp ligi 9’uncu sırada tamamlatıyordu Karadeniz ekibine… Ardından da, bu sezonun başında isimleri artık bu takımla özdeşleşmiş ama hizmetlerini tamamlamış Serkan, Okan, Şener, Ünal ve Fahri gibi oyuncularla yolları ayırıyor, Tjikuzu, Erhan, Altan ve Emrah gibi takviyelerle Kurtar, yepyeni dinamik bir takım kuruyordu.
2006-2007 sezonunun ilk 5 haftasında Rizespor, Fenerbahçe ve Ankaraspor gibi esasında rakipleri sayılmayacak takımlara yenilince, sadece 1 ay önce muhtemelen kahraman muamelesi gören Güvenç Kurtar’ın görevine anlaşılmaz bir şekilde son verildi. Yerineyse kariyerinde Yugoslavya Milli Takımı’yla Avrupa ve Dünya Şampiyonaları, Cannes’la UEFA Kupası olan ve Türkiye’de İstanbulspor, Konyapor ve Ankaragücü’ne oynattığı pozitif futbolla dikkat çeken Saffet Susiç getirildi.
Susiç de kısa bir adaptasyon süresinin ardından ilk yarının son 7 haftasında hiç fena sayılmayacak bir 10 puan topluyor, deplasmanda Trabzon’u ve içeride Galatasaray’ı gerçekten iyi futbol oynatarak mağlup edip son sırada devraldığı takımla devreyi düşme potasının üstünde bitiriyor. İlk yarıda gerçekten göze en hoş gelen futbollardan birini oynuyor Rize… Ama Çaykur Rizespor yönetimi herhalde bundan da memnun olmuyor, ve yine bir “kan değişikliği” yapıyor. Göreve Rıza Çalımbay getiriliyor.
Aslında Rıza Çalımbay’ın da bir kabahati yok, sezon ortasında devir aldığın bir takımla büyük işler yapmak kolay değil, ama şu anda tablo Rize’yi düşme hattında gösteriyor ve kulüp başkanı kaybedilen bir maçın ardından ruh halini “adam vuracak noktada” tanımlıyor…
Oyunculara da bu gerilim yansımış gibi, zira ilk yarının sadece 28 kartla en az cezalandırılan takımı ikinci yarıda 10 maçta bu rakamı sollamış, 31 kart görmüş durumda… Yine oynanan 10 maçın 6’sı 1-0 bitmiş, çünkü Rize’nin sahaya yansıttıkları iki takımın da daha fazla skor bulmasına imkan vermiyor.
Şimdi söyleyin Allah aşkına, kimi kime şikayet edelim? Rizespor’un bu duruma gelmesinde en hatalı kim? Varsayalım ki Beşiktaş önünde hakem hatalı kararlar vermiş ve Rize 1 puanı hak etmiş olsun, ne değişecek? Rıza Çalımbay da sezon sonunda bu takımı kümede tutsa bile -er veya geç- gönderilmeyecek mi?
Genç ve umut vaat eden hocalarımızı bu yolla değersizleştirdiğimizin ve bir gün gönderdiğiniz hocanın yerine getirecek teknik adam bulamayacağınızın farkında mısınız? Peki, hakemlerle ilgili söylediğimiz/yazdıklarımız ve oluşturduğumuz kakafoni ile sokaktaki kimsenin hakemlere güveni kalmadığının…
Acaba bir kulüp başkanının “adam vurmaktan söz etmek”ten önce yapması gereken başka şeyler yok mu?
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS