Son yıllarda hep bir ağızdan seyircisiz maç cezasını eleştiriyoruz eleştirmesine de, herhangi bir kanaldan buna iyi bir alternatif de sunulmuş değil… Federasyonun son olarak dillendirdiği “seyircisiz maç” yerine “bayan taraftara açık maç” önerisi de çok gerçekçi sayılmaz, zira bu da “seksist” bir düşünce… Aklıma, “Sadece bayan taraftarların bulunduğu bir maçta çirkin tezahürat olursa ne yapacağız?” sorusu geliyor, cevap bulamıyorum… (Biliyorsunuz, bu ülkede çirkin tezahürat tanımı içine “I love you Şenol” da girmişti)
Gerçi bu cezalar da bize hiçbir şey öğretmiyor değil… Örneğin bu sezonun başlarında Avni Aker’deki seyircisiz maçlarda bir Trabzonsporlu futbolcu için, hatta hoca için, boş tribünler önünde işlerini icra etmenin ne kadar zor olduğunu görmüş olduk ceza sayesinde… Top her Trabzonlu futbolcunun ayağına geldiğinde tribünden 50 ayrı taktik geliyor, birisi “vur” derken, diğeri pas vermesini söylüyor, ve bu 50 kişi aynı anda konuştukları için dayanılmaz bir kakofoni çıkıyordu ortaya…
Geçtiğimiz hafta seyircisiz oynanan Beşiktaş-Oftaşspor maçı da enteresan bir tecrübe oldu bizim açımızdan… Sadece şeref tribünü değil, VIP ve numaralı tribünün de bir kısmı dolu idi ve maç belli ki seyircisiz değil, “seçkin seyircili” idi…
Oftaşspor kenar yönetimi maç boyunca Kamil Abitoğlu ile pek diyaloga girmezken, Beşiktaş kulübesinin (özellikle teknik kadro harici kişilerin) sık itirazları arasında hakemlerin çalışmasının ne kadar zorlaştığına şahit olduk İnönü’de… Sanırız Türkiye’de hakemler, maçları çok fazla germemek, müsabaka sonlarında tansiyonun yükselmesini önlemek için kenardan gelen bitmez tükenmez itirazlara biraz kulak tıkıyorlar ve hakaret olmadığı sürece kulübedekileri tribüne göndermiyorlar. Özellikle Türkiye’de böyle seyircisiz bir maçta çelik gibi sinirleri olması lazım hakemin…
Tabii öğretici olması esprisi bir yana, seyircisiz maçın hiçbir faydası yok hiç kimseye… Bir kişinin veya bir grubun ortaya koyduğu fiil nedeniyle, bütün bir topluluğun cezalandırılması mantıksızlığından herkes şikayetçi zaten… Ama o bir kişi veya bir grubun kim/kimler olduğu tespit edilemediği için, topluca cezalandırılıyor tribün…
Aslında elimizdeki “5149 sayılı sporda şiddet ve düzensizliği önlemeye dair kanun”un üstünde iyi çalışılmış, yasa güncel metinlerden oluşuyor ve caydırıcı özellikli… Ama problem uygulamada yaşanıyor…
Geçtiğimiz sezon İtalya’da yaşanan büyük tribün hadiselerinin ardından Senato, hızla yasa değişikliğine gitmiş, olay çıkaran fertleri masum insanlardan ayırt edebilecek teknolojik donanıma sahip olmayan statları süresiz kapatmıştı.
Meselenin içindeki can alıcı yer de burası zaten… Türkiye’de de aradığımız çözüm bu, statlara gerekli güvenlik kameralarını yerleştirip, hadiselerin müsebbiplerini topluluğun içinden çekip alabilmek gerekiyor… Statların da ivedilikle bu donanım düzeyine getirilmesi icap ediyor tabii… Ama acı olan, Süper Lig kulüplerinin, hükümetle görüşerek bu donanım değişikliği için 5 yıl ekstra süre almaları…
Yani Türkiye’deki statlarda olay çıkaran birkaç kişinin, kalan binlercesinden ayırt edilebilmesi için önümüzde hâlâ 5 uzun yılımız var… Yazık, binlerce masum futbol seyircisine… Ve, birkaç yıl daha devam seyircisiz maçlara…
http://www.milliyet.com.tr/Default.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=518191
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS