Biz, top ayağımızda olduğunda Brezilya’laşan ama top rakipte olduğunda Faroe’ye dönüşen garip bir futbol takımıyız. Hırvatistan ve İspanya maçlarında sahada yokları oynamamızın nedeni de bu basit gerçekti zaten: Hırvatlar ve İspanyollar topu bize vermediler. Biz de Faroeliler gibi çaresizce dolaştık sahada… Rosicky’siz Çekler’se topu ayağımızdan alamadı. Bu kez de Brezilyalaştık bir anda! Top ayağımızda kaldığında UEFA üyesi 54 ülkenin 45-46’sını yenecek kalitedeyiz zaten.
Üstelik dün maça doğru 11’le başladığımızı da düşünmüyorum. Sahaya çıkan 11, sanki 1-0 galipmişçesine seçilmiş; ya da ilk yarıyı 1-0 kapattıktan sonra dönüşülmüş gibiydi. Yine top kazanma melekeleri zayıf bir orta saha. Çabuk kenar oyuncuları ve koşucu santrafor… Normalde Çekler gibi iyi kapanan, savunmayı çok geride kuran ve arkada minimum boşluk veren bir takıma böyle bir 11’le çıkmazsın. Ama hep söylüyorum, bu Türk Milli Takımı, dünya futbol tarihinin en şanslı takımı. Dün de erken golle maça 1-0 başlamış gibi olduk zaten. Çekler mağlubiyette elendikleri için çaresizce açıldılar ve bizim bu kontra atakçı 11 için muazzam bir fırsat doğdu aniden. Bunu da harika değerlendirdik.
Tabii işler yolunda gider de E veya F grubundan bir üçüncüyü de altımıza alırsak, bu terfiyi tamamen 18’lik bir çocuğa, dünya futbolunun yeni yıldızı Emre’ye borçluyuz. Birinci gol sevincinde abilerinin yüzündeki sevimsiz hırs değil, Emre’nin yüzündeki masumiyetti kazanan. Bravo masum çocuk. Bu tur ötekinin berikinin değil, tamamen senin hakkın.
Maçın adamı
Alex Ferguson’a Messi’nin farkı sorulduğunda “cüretkarlığı” demişti. Emre Mor’un da farkı bu.
Maçın kırılma anı
65’te yanlış düdük golümüzü yiyecekken, frikikten gelen gol, futbolun nadir devreye giren adaleti gibi.
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS