Trabzon’da Güneş’in görev almasıyla beraber yaşanan bahar havası iki nedenle yanıltıcı oldu: Birincisi, Kore’den ayağının tozuyla gelen Şenol Hoca’ya peş peşe oynamak için ligden iki takım seç deseniz, sanırım o da Denizli ve Ankaragücü’nü tercih ederdi. Trabzon kadrosunun bu iki takımı bu form durumlarındayken yenmesi için hocaya da ihtiyacı yoktu aslında… İkincisi de, Trabzon’da travmatik bir dönem yaşandığı unutulur gibi oldu; bu kulüp 3 hafta önce hoca değiştirdi, 5 futbolcusunu kadro dışı bıraktı, kaptanını ve kalecisini değiştirdi! Bu travma halinin normale dönmesi de öyle bugünden yarına olacak bir şey değil doğal olarak…
1,5 yıldır kulübede oturan Onur oynamaya yeni alışıyor, ikinci goldeki gibi hatalar yapmaya daha çok kredisi var. Ömer Aysan da Bursa’dan sonra istikrarlı forma bulmuş değildi, onun da birinci golde yerinde olmamasını garipsememek gerek. Alanzinho’yla Engin de kahraman mı hain mi olduklarını herhalde şaşırmışlardır. Toulouse-Kayseri döneminde yuhalanıyorlardı, belki devre arası gitme korkusu yaşıyorlardı, şimdi madalyon 180 derece ters dönünce aşırı bireysel tercihler yapıyorlar bazen. Böyle bir kargaşa içinde de Ali Sami Yen’de tam anlamıyla savaşan tek Trabzonlu’nun tecrübeli Song olmasını garipsememek gerek…
Yabancısız Galatasaray önemli bir sınavı gençlerle geçti, tamam, ama “genç” klasmanındaki bu oyunculara, kendilerini layıkıyla göstermek için fazla zamanları kalmadığını hatırlatmak lazım. Hafta sonu Kıtalar Arası Kupa şampiyonluğunu kazanan Guardiola’ya gözyaşlarını hediye eden adamlardan biri maça hareket getiren 1988’li Jeffren’di. Dün Galatasaray formasıyla yerel bir kupaya ancak 9 maç mesafedeyken sahaya çıkan Caner, Aydın, Alpaslan gibilerinin yaşları Jeffren’le aynı! İster istemez kıyas yapıyor insan: Bu oyuncuların bir kupa finalinde sahaya çıkmaları için daha kaç yıl pişmeleri gerekecek?
Bir de son olarak, bu Aykut’un De Sanctis ve Franco’dan eksiği neydi Allah aşkına?
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS