Dakikalar 63’ü gösteriyordu. Sol çizgi kenarında iki rakibi arasında sıkışan Selçuk, son zamanlarda çok fazla yaptığı pas hatalarına bir yenisini daha eklemişti. Ve yine son zamanlarda sıkça yaptığı gibi dönüp Alex Telles’e sitem edecekti ki, kenardan yükselen İtalyanca bağırış çağırışı fark etti. Mancini, sert de bir vücut diliyle Selçuk’a ileri oynamadığı için kızıyordu kenardan. Selçuk kalakaldı. Mancini’nin siniri geçti, yerine döndü, hatta oyuna girecek Ontivero’ya taktik vermeye başladı. Selçuk’sa hâlâ duruyordu orada. Oyuna dönemedi. Şaşkındı. Devam eden oyunda Melo’nun kendisine attığı pası fark etmedi bile. Büyük bir hayal kırıklığı yaşıyordu belli ki. Mancini’ye onun da söyleyecekleri vardı. Ama söyleyemedi…
Evet, Selçuk bu yıl formsuz. Önce bunu kabul etmek lazım. Son iki yılın çok çok gerisinde. Buna rağmen ligde 23 maç oynadı. Hemen hepsi 90 dakika. Şampiyonlar Ligi’nde 8 maçın tamamında 90 dakika sahada kaldı. Süper Kupa finalinde F.Bahçe’ye karşı 120 dakika savaştı. Üstüne 2 de Türkiye Kupası maçı oynadı: Rakiplerinin bile as kadrolarla çıkmadığı Tokat ve Antalya maçlarında da 90 dakika kaldı sahada! Ve belli ki yoruldu. Fiziksel olmasa da zihinsel. Zihinsel değilse de ruhsal. Çok yoruldu. Ve onun bu yorgunluğunu her nasılsa Mancini fark edemedi. Onun dikey düşüşünü izliyor hâlâ sadece. Onu dinlendirmeyi hiç düşünmeden.
Devre arasında takıma katılan 6 yerli içinde en fazla dikkat çekeni, Selçuk’u da iç sahadaki bu tarz zorluk derecesi düşük maçlarda yedekleyebilecek Umut Gündoğan’sa 18’de yoktu yine…
Salı günü, bütün spor kanallarının altyazılarında aynı ifadeler vardı: “Diziliş önemli değil, oyuncular önemli değil. Önemli olan mantalite.” Sözler Roberto Mancini’ye aitti. Futbolda karşılaştığı her problemi, diziliş değişikliğiyle çözmeye çalışan Roberto Mancini’ye!
“Formasyon önemli değil” diyen Mancini, dün gece de asıl dizilişini değiştirerek maça 4-1-4-1’le başladı. Son dönemde sıkça olduğu gibi Sneijder yine solda idi. İkinci devrenin başında Umut’u soktuğunda 4-2-3-1’e döner gibi oldular: Santrfor artık Umut’tu. Sneijder göbekteydi. Burak bir ara solda gözüktü ama belli ki o da artık bu diziliş değişikliklerinden sıkılıp bir daha sol çizgiye ayak basmadı! 65’te Ontivero girdiğinde bir taktik kağıdı, 80’de Sabri girdiğinde ikincisi gözüktü. Tükenmiş Selçuk çıktıktan sonra Sabri sağ beke, Veysel göbeğe kaydı. Kader değişmedi. Belli ki futbolda her sorunun çözümü sistem değişikliği değildi. Maçları kazanmak için başka şeyleri de değiştirmek gerekebiliyordu…
Chelsea on yıldır 4-3-3 oynuyor. Barcelona da. Her iki kulüpte de hocalar değişti, oyuncular değişti, formasyon hemen hemen hiç değişmedi. Conte geldiğinden beri Juventus 3-5-2 oynuyor ve hiçbir rakibini diziliş değişikliğiyle şaşırtmaya çalışmıyor! Galiba rakipleri şaşırtmak için bazen başka melekeler gerekiyor.
Ve Mancini, Galatasaray’a geldiğinden beri hemen hiç birşeyi değiştiremiyor, geliştiremiyor maalesef.
Telles, Türk vatandaşı olur mu?
Dün Galatasaray’ın devre arası yaptığı yabancı transferlerinin gösterisi gibiydi…
Hajrovic, oyunda kaldığı 65 dakikanın her anında vardı ama şut tercihleri hep acele ve yanlış olunca tabelayı değiştiremedi.
Tokat maçında hemen herkesin çok etkilendiği Ontivero, kumaşının iyi olduğunu bir kez daha gösterdi. Ligde sıkışan maçlarda daha fazla kulübede olabileceğini hissettirdi.
Alex Telles’in standardıysa daha farklı tabii. Brezilya Ligi’nin en umut vaat eden sol beki etiketiyle Süper Lig’e geldi. Galatasaray’da da üstüne koyarak devam ediyor. Hepimiz onun Brezilya Milli Takımı için şansı olup olmayacağını tartışıyoruz ama belki de Telles’e (tabii ki eğer isterse) gelecekte Türkiye Milli Takımı şansı olabileceği de fısıldanabilir.
Şu anda Brezilya Milli Takımı’nda 88’li Marcelo, 85’li Filipe Luis ve 94’lü Douglas Costa sol bek pozisyonunda onun önünde gözüküyorlar. Eğer gözden ırak kaldığı için Scolari’nin gönlünden de ırak kalacağını hissederse, potansiyeli yüksek bu gence bence bir alternatifi daha olabileceğini önermek mantıklı olabilir. Ne dersiniz?
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS