4 büyük kulübün yöneticilerinin genellikle puan yitirdikleri maçların bitiminde yaptıkları “Biz hakemler hakkında konuşmuyorduk ama…” diye başlayan ve cümlenin öznesi hakemle, nesnesi kulübü çıkardığınızda birbirinin kopyası olan açıklamaları biliyorsunuz. 50 yılda dünyada değişmeyen hiçbir şey kalmamış, insanoğlu aya ayak basmış, binlerce kilometre mesafeden birbiriyle görüntülü konuşabiliyor, Saddam devrilmiş, komünizm yıkılmış, ama Türkiye’de kulüp yöneticilerinin söylemleri değişmemiş, içeriğini kelime kelime koruyor, mumyalanmış gibi veya 70’lerden 80’lerden ışınlanmış gibi… Mâlumunuz önceleri F.Bahçe, sonra da Beşiktaş ve Trabzon yöneticileri dile getirmişti benzer iddiaları; bu kez de G.Saray resmi sitesinden, “G.Saray Türkiye’dir” başlıklı bir açıklama yapılmış.
Akla ilk olarak, “G.Saray Türkiye’dir” de “Kayserispor neresidir, Papua Yeni Gine midir?” sorusu geliyor ister istemez… İstanbul’un büyük takımlarının rakiplerini görmezden gelme anlayışı, müsabakalara 11 İstanbullu futbolcuyla 1 hakem çıkıyor sanrısı; maçlarda “İstanbul takımı puan kaybediyor, rakibi puan kazanmıyor” önyargısı zaten başlı başına konuşulması gereken bir sorun bu memlekette…
İkinci sorunsa, bu metindeki ve iki hafta önce Üstünel’in açıklamasındaki ispat gerektiren suç duyuruları… Sivas’ta yardımcı hakem Sezertam’ın kasıtlı olarak G.Saray aleyhine bayrak kaldırdığı iddia edilmişti; bu kez de Dereli’nin yazılı bir senaryoyu uyguladığı suçlaması var. Eğer G.Saray kulübünün elinde Sezertam ve Dereli’nin kasten bir takım aleyhine karar verdiği yönünde deliller varsa göstermesi lazım, aksi takdirde şike ithamıyla karşı karşıya kalan bu hakemlerin bir şey yapması gerek. Bir futbolcuyu, bir teknik direktörü, bir yöneticiyi maç satmakla suçlar ve ispat edemezseniz iş mahkemeye gider, hapse bile girebilirsiniz ama hakemleri aynı şekilde itham ettiğinizde cezası yok gibi maalesef…
Haklı haksızlık
Üçüncü sorunsa, madalyonun diğer yüzünde yanıt arayan mühim soru: “Gerçekten de bir kulüp bariz bir hakem hatasıyla puan kaybettiyse ne yapmalı?”
Ne yapması gerektiğinin tam cevabını bilemiyoruz ama ne yapmaması gerektiğini sanırız biliyoruz: Meseleyi, kayıtsız koşulsuz kendi kulübüne karşı kurulmuş bir kumpas olarak algılamamalı… 34 hakemin hepsinin karakter zafiyeti içinde, talimat almaya ve uygulamaya müsait kişiler olduğu paranoyasından kurtulmalı. Mesela, durmaksızın hakemleri tetikçi olmakla, hak/hukuk tanımazlıkla, maç yöneterek kazandığı parayı aslında futbolcuların cebinden çalıp/çırpmakla suçlayan yöneticilerin ağzından bir gün, “Türkiye’de maçlar kötü yönetiliyor, Türk hakemliğinin düzeyi düşük” gibi daha bilimsel sayılabilecek laflar duydunuz mu? Bir yöneticiden, “Türk hakemliği dünyanın neresinde?” sorusunu işittiniz mi?
Kulüplerimiz UEFA ülkeler sıralamasında 11’inciyken, ulusal takımımız FIFA onuncusu iken, hakemliğimiz Avrupa’nın 30’uncu basamağında… Ş.Ligi grupları ve UEFA Kupası final turlarını yöneten elit ve premier kategoride 29 ayrı ülkeden 55 hakem varken, Macar, Lüksemburglu, G.Kıbrıslı, Sloven o düzeyde görev alıyorken Türkler maalesef bu iki listede yok. Haksızlığa uğradığını iddia eden kulüpler bütün dünyanın kendilerine karşı birleştiği halüsinasyonundan kurtulup; hakemlerimizin yönetilişini, eğitimini, gelirlerini hatta düzeylerini ve kalitesini sorgulasalar, belki haklı çıktıkları durumlar olacak, belki gerçekten ülke futbolu aşama kaydedecek, belki de gerçekten daha az hatayla karşılaşacaklar. Ama bu lisanla, bu üslupla, bu bıktıran tekrarlarla; bilsinler ki haklı da olsalar, savlarını anlatamıyorlar ve tamamıyla haksız duruma düşüyorlar.
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS