8 Mayıs Salı günü yayınlanan “Galatasaray, Fenerbahçe’yi alkışlamalı” başlıklı kırık dökük satırları kaleme alırken, doğrusu bu denli tartışılacağını tahmin edememiştim. Zira bu sütunu düzenli takip edenler varsa bilirler, suya yazıyoruz biz yazıları esasında… Küçük küçük halkalar oluştuyoruz önce etrafımızda, sonra o halkalar çok uzak mesafelere ulaşamadan kayboluyorlar okyanus kargaşası içinde… Bu yazının da öyle bir-iki küçük halkadan ve temenniden öteye gidemeyeceğini sanmıştım.. Yanılmışım…
Yazı yanlış anlaşıldı, içinde çok net ifadelerle alkışın sadece futbolculardan istendiği belirtilmiş olmasına rağmen… Yani bu alkış yöneticilerden istenmiyordu, taraftardan da istenmiyordu, dolayısıyla onların fikri de bu noktada çok önemli değildi. Sadece “x” takımının oyuncularından sahada senelerdir birlikte ter döktükleri “y” takımı oyuncularını nezaket gösterip alkışlamaları, önümüzdeki senelerde de aynı alkışı onlardan alacaklarını bilerek bir küçük adım atmaları temenni edilmişti, hepsi bu… “x” takımının kim, “y”nin kim olduğu benim için önemsiz bir detay… Bu konuda görüş belirtmesi gereken adamlar da Galatasaray’ın kaptanları Hakan Şükür’dü, Ümit’ti, Ergün’dü… Onlar bir şey söylerdi, Deniz, Rüştü bir-iki fikir beyan ederlerdi… Alkış olurdu veya olmazdı, onun bir önemi yok, mühim olan bu sporcuların kavgada bir payı olmadığını ifade edebilmeleri, Song’la Ümit Özat’ın sahada sahnelediklerinin “gerçek”, dışarıda yaşananların “sahte ve lüzumsuz” olduğunu ortaya çıkarabilmekti.
Ama her zaman olduğu gibi yöneticilerin karşılıklı ürettiği kakafoni sporculara söz bırakmadı, bizim yazı da fayda sağlamayı bırakın, gereksiz bir tartışmaya neden olarak zarar bile verdi futbol atmosferine… Bu yüzden üzgünüm, sebep olduğum lüzumsuz gürültü için affınızı diliyor ve bu konuyu kapatıyorum burada…
'Galatasaray Fenerbahçe'yi alkışlamalı' meselesi
Bir Cevap Yazın

Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS