Dinamo Ceske Budejovice takımını hiç duymuş muydunuz? Doğrusu ben geçen yıla kadar hiç duymamıştım… Bu mütevazı Çek ekibi ile ilk tanışmamız, geçen yaz Avusturya’da Beşiktaş’ın katıldığı dörtlü turnuva münasebetiyle oldu.
Aradan 1 sezon geçti, biz Ceske’nin adını unutmaya başlamıştık ki, Avusturya kampı organizatörleri Çek Ligi’nde her sezon kümede kalma savaşı veren bu takımı bize bir kez daha hatırlattı! Geçtiğimiz günlerde 5 bin seyirci kapasiteli Kufstein Arena’da Budejovice’nin rakibi bu kez Fenerbahçe idi…
Rivayet şuydu ki, Fenerbahçe Ş.Ligi 2. ön eleme turunda Macar MTK Budapeşte ile karşılaşacağı için, bu futbol ekolüne yakın bir ülkenin, Çek Cumhuriyeti’nin bir temsilcisi ile oynuyordu Avusturya’da… Hafızam beni yanıltmıyorsa, Euro 2008’de Hırvatlar’la eşleştiğimiz zaman, bu Hırvatlar, bir maç önce yendiğimiz Çekler’e benziyor denmemiş miydi? Bu Çekler, kaç ayrı ülke futboluna benziyor Allah aşkına?
Farz edelim ki, bu ekol benzerliği(!) doğru olsun, bu durumda Çek Ligi’ndeki bütün takımlar, Macar Ligi’ndeki bütün takımlara benziyor mu? Macar Ligi’nin şampiyonu MTK ile, Çek Ligi’nin 13’üncüsü Ceske bir midir? Aynı mantıkla, Ş.Ligi ön elemesinde Galatasaray’la eşleşecek olan bir takım, komşu Yunan Ligi 13’üncüsü Ergotelis’le bir hazırlık müsabakası yapsa Skibbe’nin oynatacağı futbolla ilgili bir fikir edinmiş olur mu? Bu soruların cevaplarını bilmiyorum, muhtemelen en iyi yanıtlar her sezon takımlarımızı aynı ülkelere götürüp, aşağı yukarı aynı takımlarla hazırlık maçı oynatan organizatörlerde vardır… Ama bizim bildiğimiz, bırakın Macarlarla Çekleri, birkaç sene önce beraber top koşturan Slovaklarla Çekler, Slovenlerle Hırvatlar bile aynı futbolu oynamıyor şimdi…
Esasında Ceske Budejovice’ye de çok haksızlık etmemek gerek, çünkü en azından ülkelerinde birinci ligde mücadele ediyorlar. Rakipler arasında Red Bull Salzburg’un 19 yaş altı takımı, formalarında numara olmayan Swindon Town, Hamburg’un lisanssız bilgisayar oyunu kopyası gibi bir his uyandıran Homberg’in filan olduğu düşünüldüğünde, Budejovice tercihi bayağı masum kalıyor aslında…
Üstelik bu muazzam rakiplerle hazırlık maçı yapmak için ödediğiniz bedeller arasında, idman sonrası Türk sporcuların duş alamaması, müsabaka sırasında uzağa giden (veya sahanın çevresindeki ağaçların dallarına takılan) topların geri gelmemesi, nizami kesilmemiş çimler nedeniyle yaşanabilecek büyük sakatlıklar , canı sıkılınca sahaya giren taraftarlarla uğraşmak da var… Hatta maçın birinde 4-5 yaşlarında tombul bir çocuk sallana sallana geldi neredeyse orta yuvarlağa! Sanırız çocuğun ebeveynleri terli terli soğuk su içip üşütmesin diye geri aldılar da veledi, Arena’da(!) oynanan büyük maç devam edebildi…
Hazırlık maçlarına zayıf rakiplerle başlayıp oyuncu denenebilir, yavaş yavaş tempo yükseltilebilir tamam, ama biz bu hafif rakip sayısını biraz abartıyoruz galiba… Bizimkiler yazları Almanya’ya-Avusturya’ya giderken, neredeyse her sezon kamp için Antalya’ya gelen PSV’nin hazırlık maçı takviminde Sporting Lizbon, Everton ve Mallorca var mesela… Bizce bu hazırlık kampları konusunda biraz daha titiz düşünmek ve yıllanmış bazı ezberleri bozmak gerek… Deivid’i uzun çimlere kurban verdikten sonra, Avusturya’da bir milyon kilometreküp oksijen depolasanız ne fayda!
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS