İlk grup maçlarının ardından Dünya Kupası analizi
Dünya Kupası’nda gruplarda ilk maçlar sona erdi, yeryüzünün en iyi 32 takımının tamamı en az bir kez sahaya çıktılar. Şampiyonanın ilk 6 günü sadece skor açısından değil, anlayış açısından da sürprizlerle doluydu: 150 yıllık futbol tarihinin belki de en iyi takımı “Tiki Taka İspanya’sı”, başka bir oyun oynamaya kalktı ve sahadan hüsranla ayrıldı. İlk grup maçlarında İspanyolların tescilli oyununa İspanyollardan çok İtalyanlar ve Almanlar yaklaştı. İngilizler ve Hollandalılar, birer büyük gibi değil, fırsat arayan kurnaz orta sınıf takımları gibiydiler. Brezilyalılar en âlâ Kuzey Avrupalıdan daha Kuzey Avrupalı; Kosta Rikalılar en âlâ Avrupalıdan daha Avrupalılardı. 20’nci Dünya Kupası’nın bende kalan ilk cümleleri sanırım şunlar: “Futbolda Alman ekolü yok. Brezilya ekolü yok. İspanyol futbolu ya da İtalyan katenaçyosu gibi süslü cümleler, artık sizi komik duruma düşürüyor. Futbolda artık ekol dönemi bitti, akıl dönemi başladı”
EN İYİ TAKIM
FEYENOORD(!)
Evet, ulusal kadroların sahaya çıktığı bir turnuvada bir kulüp takımından bahsetmek abes… Ama şimdi okuyacağınız veriler sonrası siz de bana hak vereceksiniz.
İlk maçların flaş ekibi Hollanda Milli Takımı’nın ilk açıklanan 30 kişilik kadrosunda Feyenoord akademiden çıkmış 12, bu külüpte forma giymiş tam 14 adam vardı. 23 kişilik son kadroda da Feyenoord altyapısı ürünü oyuncu sayısı 9…
Ama bence bu rakamlardan daha etkileyicisi şu: Bundan yaklaşık üç buçuk yıl önce, 24 Ekim 2010’da PSV’ye tam 10-0 kaybeden o genç Feyenoord takımından 5 oyuncu şu anda Brezilya’dalar. 10-0 hezimetini yaşayan De Vrij, Indi, Vlaar ve Wijnaldum İspanya’ya karşı oynadılar, Fer de kulübede bekledi. 3 yıl önce spor haberlerinde Feyenoord’un ezeli rakibinden 10 gol yediğini duyduğunda onlara acımıştınız değil mi? Koskoca Feyenoord’un düştüğü halleri konuşmuştunuz kendi aranızda. Oysa Feyenoord o gün 10-0 yenilecek kadar kötü değil, 10-0 yenilecek kadar cesurdu sadece.
EN İYİ ANLAYIŞ
BEŞLİ SAVUNMA
İlk 16 maçta sahaya çıkan 32 takımdan dördü, üçlü görünümlü beşli savunma ile mücadele ettiler. Hollanda, Meksika, Arjantin ve Kosta Rika için çok cesurlardı; savunmadan bir feragatle hücumcu sayısını artırdılar demek isterdik ama gerçek öyle değildi: Her dört takımın da kenarlarda yaptıkları tercihler defansifti, kendi kulüplerinde ağırlıklı olarak bek oynayan isimlerdi. Dolayısıyla savunmalar pratikte üçlü değil beşliydi. Ama sonuçlara bakılırsa hiç kimse onları beşli oynadıkları için eleştiremez. İlk grup maçlarında beşli savunma ile oynayan 4 takım da kazandı.
Hollanda, İspanya önünde 5-2-1-2 dizilişiyle sahadaydı. Robben-Van Persie hızlı hücum aradılar, orta saha forvet pas bağlantısı yükü Sneijder’daydı. Ama maçı koparan ilk iki gol pası, sol bek Blind’den geldi. Blind’in iki asist yapmasından ziyade, iki asistin de 30-35 metrelik paslar olması dikkat çekici. Demek ki futbolda İspanya gibi kısa pas yapmak zorunda değilsiniz, veya savunma yaparken uzun vurmak da değil tek çare. Futbolda kısa pas yok, uzun pas yok, doğru pas var.
Bir başka beşli savunma başarısı Kosta Rika’nındı. Onlar Uruguay önünde 5-4-1 dizildiler ve Joel Campbell’a göre oynamaya çalıştılar. Çok da başarılılardı. Meksika’nın da tabii ki harika kalecisinin de katkısıyla beşli savunmada başarılı olduğunu söylemek mümkün. Onlar 1-4-3-2 benzeri dizildiler. 35’lik Rafa Marquez’in süpürücü rolünde fena olmadığı kesin.
Arjantin, 5-3-2’lerin en fazla 3-5-2’ye benzeyeni idi. Özellikle sol bek Rojo, ilk maçta etkileyici bir hücum performansı gösterdi. Ama o sistem Messi’yi oynatamayınca, devrede 4-3-1-2’ye dönüp golleri buldular. Messi de ilk yarıdaki sistemi eleştirdiğine göre, ikinci maça 4-3-1-2 çıkmaları kesin gibi.
EN İYİ ON BİR
Navas(Kosta Rika): Türkler’in gözü Süper Lig temsilcisi Muslera’da idi ama şovu çalan çılgın Navas oldu.
Aurier (Fildişi Sahili): Yaş aralığı çok geniş bir turnuva yaşıyoruz ve belli ki 21’lik Aurier de iki asistle başladığı şampiyonada büyüklerinden çok rol çalacak.
Hummels(Almanya): Sakatlığı onu engellerse Reus’tan da Schweinsteiger’dan da fazla etkileyecektir takımı.
Rojo (Arjantin): Sadece ikinci milli maçında kırk yıllık cesaret ve enerjiye sahipti.
Blind (Hollanda): İki asist yapmasından çok bu iki asisti de bu kadar uzak mesafeden yapabilmesi etkileyici.
Kroos (Almanya): Yeryüzüne bir Pirlo daha gelir mi bilinmez ama zaman zaman onun sakinliğini hatırlatıyor.
Rakitic (Hırvatistan): İki yönlü orta sahaya dönüşmesini izlemek bile heyecan veriyor.
Pirlo (İtalya): O futbolu bıraktığında bu spor bir miktar eksik kalmış olacak.
Robben (Hollanda): Yaşlı doğdu ve her geçen gün gençleşiyor.
Campbell (Kosta Rika): Arsenal’in bu turnuvada yakından izlemesi gereken santrforu Giroud değil o.
Müller (Almanya): O meşhur rekoru Klose kırmaya çalışırken sessiz sedasız o kıracak galiba! 8 Dünya Kupası maçında 8 gol! İnanılmaz.
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS