3 Mart’ta İngiltere’de futbolun âkil adamları toplanacaklar ve bu oyunun geleceğiyle ilgili iki kritik karara imza atacaklar: Birincisi, “6 hakem” uygulamasının Euro 2012’de de kullanılması… İkincisi de, Ağustos 2012’de Premier Lig öncülüğünde “gol çizgisi teknolojisi”nin hayata geçirilmesi.
Britanya etkisindeki IFAB’ın (UluslarArası Futbol Birliği’nin) tutucu yapısından dolayı 2012 toplantısında başka radikal değişikliklerin gündeme geleceğini sanmıyorum. Kurul (ve hiç şüphesiz futbolseverler) daha fazla adalet istiyorlar, bunun için de daha fazla hakem ve daha fazla teknolojinin kullanılması akıllıca. Ama benim başka bir derdim var: Bence günümüz futbolunun en büyük zaafı “adalet” değil, “dürüstlük”.
Benim için Bernabeu’da ya da Wembley’de oynanan futbol, çocukken mahallede iki taş-bir topla kurguladığımızdan çok farklı değil… 26 arkadaş bir araziye toplanıyorlar, bunların 22’si oynarken, dördü yönetiyor benim gözümde. O yüzden de top çizgiyi bir metre geçmiş ve hakem bunu görmemişse pek sinirlenmiyorum ben. Ya da yardımcı hakem 5 metrelik ofsaytı kaçırdığında çok fazla canım yanmıyor. Bu 26 adamın formalı 22’si nasıl aptalca hatalar yapabiliyorlarsa, siyah giyen dördü de yanılabilirler penceresinden bakıyorum genelde…
Ama başka bir şeye acayip sinirleniyorum: Bir oyuncu, top kendi ayağına çarpıp dışarı çıktığı halde ısrarla atışın lehine olması gerektiği konusunda hakeme itiraz ediyorsa çıldırıyorum işte… Bence sahadaki arkadaşlığın bozulduğu yer de tam orası… Veya canhıraş çığlıklarla/sedyeyle dışarıya çıkarılan adam üç saniye sonra oyuna girmek için dördüncü hakemi taciz ediyorsa, artık o futbolcuya o hakemin güvenmesini bekleyemezsin. Bence çağın futbolunun esas kanayan yarası bu.
IFAB gündemi
Bu konular, Mart’ta IFAB’ın gündemine girebilir mi bilmiyorum ama futbol kamuoyu tarafından tartışılmaya değer olduğunu düşünüyorum:
1) Nasıl bir oyuncu faul kazanmak için bilinçli bir şekilde kendini yere attığında sarı kartla cezalandırılıyorsa, taç/korner/aut vs. gibi konularda da göz göre göre aldatma girişiminde bulunduğunda kart görmeli.
2) Sakatlık nedeniyle dışarıya taşınan oyuncu tekrar içeri girmek için bir sonraki düdüğü beklemeli. Oyun sonraki 3-4 dakika hiç durmasa bile kenarda kalmalı. Eğer buna razıysa sedyeyle dışarı taşınmalı.
3) Ceza alanı içinde hücumcu, savunmacıyla girdiği mücadelenin sonunda yerde kalıyor. Hakem faullü bir hareket olduğunu düşünüyor, ama forvetin düşüşünü de abartılı buluyor! Bu durumda eli kolu bağlı… Ya inandığı gibi faulü verip, abartılı düşüşü görmezden gelecek. Ya da inandığı gibi hücumcuya sarı kartı verip faulü görmezden gelecek. Öyleyse belki de hakemlere bu pozisyonlarda hem penaltı düdüğünü çalıp, hem de hücumcuya sarı kart vermesi seçeneği sunulmalı. (Ben Pazar gecesi Glowacki-Egemen arasındaki pozisyonu bu hislerle izledim doğrusu)
“Truth” (Gerçek)
IFAB bu küçük konuları gündemine almasa dahi, UEFA’nın böyle bir dürüstlük hareketi başlatabileceğini düşünüyorum. Nasıl “Saygı (respect)” sloganıyla farklılıklara hoşgörü meselesini tüm futbol kamuoyunun zihnine kazıdılar; pekâlâ “Dürüstlük (honesty)” ya da “Gerçek (truth)” sloganıyla da başka bir kampanya başlatabilirler: “Sadece doğruyu iste. Onursuz kazanmaktansa, onurlu yenil… Haksız kazancı benimseme. Haksız kazanç sağlayan kendi oyuncun olsa bile lanetle. Aldatmaya yönelik hareketi futbolun dışına çıkar. Yalnızca dürüstlüğü destekle!”
Bir taç atışında hakemi aldatıp haksız kazanç sağlamanın, marketten bir elma çalmakla eşdeğer olduğunu çözmüş bir futbol dünyası umuduyla… Mutlu haftalar.
*********************************************************
Uğur Meleke resmi facebook sayfası: facebook.com/ugurmeleke
Uğur Meleke resmi twitter sayfası: twitter.com/ugurmeleke
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS