Dün öğle saatlerinde gazeteye gelirken bir yandan radyo kanallarını karıştırıyordum ve bir futbol programı bulunca takılıp dinledim biraz… Yorumcu arkadaşımız diyordu ki, Fenerbahçe ilk 15 dakikalarda az gol attığına, Beşiktaş da ilk 15 dakikalarda az gol yediğine göre Kezman’ın İnönü’deki golü olağan dışı… Maçın en dikkat çekici detayı bu imiş…O an aklımda oluşan soru işaretini gazeteye geldiğimde internetten teyit ettim: “Zaten futbolda en az gol olan aralık ilk 15 dakika! Premier Lig’de de öyle… Malezya Ligi’nde de öyle… Süper Lig’de de öyle… Geçen sene de öyleydi, önceki sene de öyleydi, 10 sene önce de öyleydi… Bir takımın ilk 15 dakikalarda az gol atması (veya az gol yemesi) kıymetli bir bilgi değildir, sıradandır… Eğer bir takım ilk 15 dakikalarda çok gol atıyor veya yiyorsa dikkat çekicidir…
Son haftalarda ülkede en çok tartışılan bir konu da, ilk üçteki takımların puanlarındaki muazzam düşüş… Acaba büyükler mi kötü bu sene, yoksa küçükler mi iyi? Düşünüyorum ve sonra üç puanlı sistemle 18 takımlı oynanan sezonları da kontrol ediyorum, bu yıl açık ara en çok beraberlik görülen yıl! Önceki sezonlardan ortalama yüzde 6-7 daha fazla beraberlik var ligde ve bu da toplamda 20-25 maç daha fazla beraberlik olması demek…
Bir maç bir takımın galibiyetiyle bitiyorsa puan durumuna yansıyacak katkı 3 puandır. Ama müsabaka beraberlikle bitiyorsa o maçtan takımlara 2 puan dağıtılıyor bildiğiniz gibi. Yani bir ligde beraberlik sayısı gözle görülür biçimde artıyorsa, bu toplam puanın düşmesi anlamına da gelir. Puan durumunda takımlarının durumlarının birbirine yakınlaşmasında bunun da önemli bir katkısı var sanırım… Ama gazetelere her hafta birkaç kez yansıyan hatta manşetlere çıkan “minimum puan rekoru” haberlerinde gözden kaçıyor bu detay…
Yine istatistiklere bakıyoruz, Süper Lig’de en çok isabetli pas yapan üstatlar, Hüseyin, El Saka, Aurelio, Suazo, Ayhan! En çok top kaybedenler ise Gökdeniz, Yusuf ve Arda… Eğer bu istatistiklere göre oyuncu kalitesi veya oyuna katkı düzeyini tayin edecek olursak ne kadar yanılacağımız ayan beyan ortada sanırım…
Ligin ilk yarısında Beşiktaş-Antalyaspor hazırlık maçını izlemek üzere İnönü’ye gitmiştim ve o maçın istatistiklerini yayıncı kuruluş için tutan yetkili mühendis arkadaş geldi yanıma… O günlerde de yazmıştım bu konuda, “Şut girişimi ne demek olabilir ki? Şut çekmeye girişmişsin de, çekememiş misin?” veya “Ceza sahasına orta nasıl sayılır?” gibi sorular sormuştum o arkadaşa. Zaten içinde Türkiye’nin olmadığı herhangi bir uluslar arası müsabakada da “Orta” diye bir bilginin ekranda gözüktüğünü hatırlamıyorum. “Ceza sahasına pas” sayısı tutulsa anlayacağım, “ceza sahasına yüksek pas” deseniz, onu da anlayabiliriz. Ama penaltı noktası etrafına atılan anlamsız topları siz “orta” diye artı hanesine kaydederseniz, Celil Sağır’ın da o taç çizgisi kenarında yaptığı garip harekete mahkum oluyorsunuz.
Ortaları pas istatistiği içinde sayalım, o da mümkün ama “pas”ın da tanımı net değildir ülkemizde… Kimi ülkeler pasın pas olması için iki şart koyarlar önüne… Ya “rakip kaleye doğru atılacaktır” ya da “yana veya geriye atıldı ise en az bir rakibi geçecektir”… Yani maç boyunca orta yuvarlağın dışına çıkmayıp topu sağa-sola-geriye verenler isabetli pas listesinde lider olmayacaklardır bu durumda…
Bu garip istatistiklerin neticesi de şu: İsabetli pas sıralamasında ilk 10’da yer bulan El Saka, Hüseyin, Aurelio ve Suazo’nun toplam isabetli pas sayısı 4 bin 594 … Toplam asist sayıları ise “3” (yazıyla üç)…
Sonuç
Futbolda istatistiğin değerli olduğuna inananlardanım, ve bu istatistiklerden de en çok faydalananlardan biriyim sanırım… Ama doğru yorumlanamayan rakamlara boğuldu futbol… Bu rakamları sağlıklı değerlendirmenin yani gerçek bir “analiz”in diğer anlamsız konuşmalardan ayrılması çok zorlaştığı için Fatih Terim gibi Rıdvan Dilmen gibi ülke futbolunun kanaat önderleri istatistiklere inanmadıklarını dile getiriyorlar sıkça… Ve maalesef, bu rakam kargaşası içinde de haklı sayılırlar…
BERABERLİK ORANLARI
Sezon Ev sahibi Beraberlik Misafir
2006-07 %46,95 %29,39 %23,66
2005-06 %41,83 %26,14 %32,03
2004-05 %49,35 %23,20 %27,45
2003-04 %46,41 %21,57 %32,03
2002-03 %48,04 %24,84 %27,12
2001-02 %50,65 %24,18 %25,16
2000-01 %50,00 %21,90 %28,10
1999-00 %48,04 %22,88 %29,08
1998-99 %48,37 %23,53 %28,10
1997-98 %49,35 %25,82 %24,84
1996-97 %51,96 %21,57 %26,47
1995-96 %48,04 %22,55 %29,41
1994-95 %54,90 %22,88 %22,22
Ne yapılabilir?
Geçtiğimiz yıl meleke.com’dan bir arkadaşımızın ilettiği İspanya’daki asist krallığı listesinde Beckham’ın 67 sayıyla lider olduğunu görünce de şaşırmıştık mesela… Real Madrid’in o güne kadar 67 golü yoktu ki, Beckham’ın 67 asisti olsun! Sebebi, tabloyu dikkatli inceleyince anlamıştık. Gol olmayan gollük pasları da katmışlardı hesaba. Yani Beckham’ın pasıyla Raul kaleye isabetli bir şut çekti ise, o da kaydedilmişti asist olarak… Bence en az bizim anladığımız asist kadar anlamlı ve gerekli bu asist listesi de…
Bir de son dönemde gelişen Şampiyonlar Ligi rejisi, iki güzel model sunuyorlar istatistik firmalarına. Birincisi, oyuncuların sahada ne kadar koştuklarını veriyorlar ki, bu ders veren bir bilgi oluyor. İkincisi de takımların topla oynama yüzdelerini zaman aralıkları ile vermeleri… Mesela ilk yarıda Liverpool yüzde 45 topla oynarken, ikinci yarıda yüzde 65 oynadığını, ama 70 dakikalık toplama baktığınızda iki takımın yüzde 50’de dengelendiğini görebiliyorsunuz…
Veya son 5 dakikada bir takımın topla oynamada yüzde 75 üstünlük kurduğunu… Sanıyorum bu detay, ekstra çalışma gerektiren bir şey değil… Rahatlıkla bu Pazar oynanacak Süper Lig maçlarında bile sunulabilir önümüze…
Rakam hastalığımızın bu boyuta gelmesinde ufak (veya büyük) bir katkımız olduğu için yazdım bunları. Bir öz eleştiridir yani bu satırlar… Nokta…
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS