Önceki gece televizyon başında Macaristan’ın üçüncü golünü izlerken yüzümün kızardığını, içimin sıkıldığını, kalbimin fena halde kırık olduğunu hissettim. Böyle bir duyguyu en son çeyrek asır önce şerefli mağlubiyetler döneminde yaşamıştım sanırım… Artık kabul edelim, Salı gecesi Türk futbolunda bir çağ değişikliği yaşadık, 80’lerdeki “yenildik ama ezilmedik” devrine geri döndük ve net olarak dibe vurduk…
Hedefimiz liderlik değildi
Aslında bu netice sürpriz değildi, Abdullah Hoca hazırlık maçlarında yeni nesil yıldız adaylarımızı küstürüp takımı Emre’lerin Hamit’lerin etrafına kurduğunda filmin sonunu hissetmeye başlamıştık. Ekim’de Estonya’nın üstünde averajla dördüncü durumdaki Abdullah Avcı’nın Eylül’de hedefinin liderlik olması ne garip değil mi? Oysa biz tarihimizde hiçbir grubu lider bitirmedik ki! Avcı’yı da milli takımın başına bizi grup lideri yapması için getirmedik. Ulusal takımımız son 5 büyük turnuvanın yalnızca birine gitmişti, bizi 2008 yarı finaline taşıyan neslimiz artık kaybetmeye alışmıştı. Bir süredir Emre’yi, Hamit’i, Volkan’ı galibiyet sevinci yaşarken değil, peş peşe hayal kırıklıkları sonrası felsefi açıklamalar yaparken izliyorduk. Avcı’dan da beklentimiz bu jenerasyona yavaş yavaş teşekkür edip planlarını yeni nesil üstüne kurması, sorumluluğu Selçuklara, Gökhanlara, Nurilere, Onurlara vermesiydi.
Zaten milli takımdan beklentimiz grup liderliği olsaydı göreve yarışma alışkanlığı olan, bu stresleri yaşamış ve atlatmış bir hoca getirirdik. İBB’deki en büyük başarısı altıncılık olan, iç sahada en fazla 200 kişinin önünde oynamaya alışmış bir hocanın ulusal takımın başına getirilme nedeni yarışmacı değil, eğitimci yönü idi…
Avcı’ya yardımcı atanmalı
Aslında dün karşılaştığımız Macarlar’ın da amacı aynıydı: 2009 Dünya Gençler Şampiyonası’nda üçüncü oldular, o ekibin hocası Egervari’yi A milli takımın hocası yaptılar. Aynen bizim 2005’te U17 Avrupa Şampiyonu olmuş hocamız Avcı’yı başa getirmemiz gibi. Egervari bu nesil değişikliğini gerçekleştirdi, o takımdan Koman, Nemeth, Gulacsi, Korcsmar gibi adamları üstyapıya taşıdı. Üstelik önceki gün Budapeşte’de tam 10 tane 25 yaş altı futbolcuyu da sahaya çıkarmayı başardı.
Avcı’nın gençleştirdiğini iddia ettiği takımıysa, ilk rakibimiz Hollanda’dan yaşlıydı. Romanya karşısına da 26,5 yaş ortalamalı bir takımla çıkmıştık… Romanya önünde Volkan bir talihsizlik yaşayıp sakatlansa arkasında Trabzon’da direkt oynayan Onur değil, takımlarında yedek bekleyen iki kaleci vardı. Macaristan maçı öncesi Gökhan sakatlandı, kadroya ona alternatif bir sağ bek alınmadığı o sırada fark edildi!
Belli ki Avcı’nın kafası karışık. Belli ki (aynen Avcı gibi hiçbir üst düzey teknik direktörlük tecrübesi olmayan) teknik ekibi de ondan farklı düşünmüyorlar. Öyleyse bu ekibe yarışma tecrübesi olan, antitez üretebilecek bir yardımcı eklenmeli. Avcı’dan farklı fikirler üretecek, onunla Onur konusunda, Selçuk konusunda, Emre konusunda çarpışacak biri. Beyin fırtınası yapabilecek biri. Benim önerim Tolunay Kafkas… TFF’nin veya Avcı’nın daha iyi bir fikri varsa, o da olabilir tabii ki…
Hamit-Emre gibilere teşekkür edilmeli
2014 trenini büyük ölçüde kaçırdık. Artık hesaplarımızı Euro 2016’ya göre yapmak durumundayız. Fransa 2016’da Emre 36, Volkan 35, Hamit, Egemen 34, Umut ve Hakan 33 olacakları için büyük ihtimalle onlardan faydalanamayacağız. Öyleyse direksiyonu bugünden 2016’ya çevirmeli; bize 2008 gururunu yaşatan bu altın neslimize layıkıyla teşekkür edip, sorumluluk sıradaki jenerasyona verilmeli. Yeni milli takım 85’li Gökhan, Selçuk, Burak, Olcan, 86’lı Mehmet Topal, 87’li Arda, 88’li Onur ve Nuri, 89’lu Ömer, Sercan, 90’lı Serdar Aziz, 91’li Semih ve Soner gibilerin etrafında kurulmalı.
Euro 2016 planına başlanmalı
Brezilya 2014 için hâlâ şansımız olduğunu düşünenlerden değilim, ama Euro 2016’ya gideceğimize yüzde yüz inanıyorum.
Belli ki bu grupta herkes Estonya-Andorra’yı yenecek; Hollanda da geri kalan tüm takımları mağlup edecek. İkinciliğin kaderi Türkiye-Romanya-Macaristan arasında oynanacak 6 maçta belli olacak ve biz bu mini lige 2’de 0 çekerek başladık. Şimdi Romanya’yla Macaristan her iki maçta birbirleriyle berabere kalırlarsa, Estonya onlara çelme takarsa, Hollanda son maçta Türkiye’ye garantilemiş olarak gelirse, İngiltere ağlarsa, Fransa gülerse gibi hesaplar yapıyoruz ama iş ister istemez bir Yiğit Özgür karikatürüne dönüyor!
Euro 2016’ya ise elemelerde yarışacak 52 Avrupa ülkesinden tam 23 tanesi bilet alacağı için büyük bir ihtimalle gideceğimizi düşünüyorum. Hele önümüzdeki 6 eleme maçını, Euro 2016 için 6 ciddi hazırlık müsabakası olarak görüp planlarımızı ona göre kurarsak Fransa’da tablonun daha da parlak olacağına inananlardanım.
Son söz
2010’a gidemedik. 2012’ye gidemedik. 2014’e de gidemezsek dünya başımıza yıkılmaz. Maçlar kaybedilebilir, bu ne ilk Macar mağlubiyetimizdi, ne de son olacak. Hatta ve hatta Andorra’ya da, Estonya’ya da yenilsek bunu dünyanın sonu olarak görmeyiz; yeter ki ortada somut bir plan, net bir proje olsun. Ne hedeflediğimizi, ne yapmak istediğimizi bilelim; 4 maçta 9 değil 99 puan da kaybetsek üzülmeyiz; geleceğe umutla bakarız.
Nesil değişikliğini Belçika yaptı, Macaristan yaptı, Hollanda yaptı. Biz de yapabiliriz…
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS