Çağın vebası, “farklılaşma hastalığı”… Hepimiz bir diğerimizden ne kadar farklı, ne kadar kendine özgü olduğumuzu ispat etme çabası içindeyiz sürekli. Biz yalnızca o kıyafetten giyeriz, şu cep telefonu yalnızca bizde vardır, filanca belgesel kanalını sadece biz izler, falanca internet sitesine bir tek biz gireriz. Bizim işimiz de özeldir, evimiz de. O arabanın o modeli bize özgüdür, o mekânı da önce biz keşfettik… Yaşamayı da biz biliriz, ölmeyi de!
Bununla da yetinmeyiz, karşımıza çıkan her hadiseyi dünyada ilk kez bizim başımıza geliyormuş gibi karşılarız. O özel probleme karşı son derece özel çözümü de yalnızca biz üretiriz! Oysa Maya Angelou’nun harika tespitiyle, dünya üstündeki bütün insanlar, aslında birbirimize ne kadar benzediğimizin farkına bir varsak, çözülmeye başlayacak bazı problemler…
Öyleyse bakalım bize benzeyen bir ligde, bize benzeyen bir adam (Arsene Wenger), bizimkilere son derece benzeyen problemlerle karşılaştığında (son 10 yıl içinde) ne cevaplar vermiş? Yani bir bakıma Wenger, şu anda sıkça gündemimize giren 10 popüler soruyla (o günlerde Arsene adıyla İngiltere’de değil) bugünlerde Ersen adıyla Türkiye’de muhatap olsaydı yanıtları ne olurdu?
1- Sizi meşhur restoranlarda yemek yerken, arkadaşlarınızla toplanıp ülke futbolunun geleceğini konuşurken göremiyoruz, ne yapıyorsunuz Allah aşkına boş zamanlarınızda?
Futbol izliyorum.
2- Tamam da sizin hâlâ futbol sahasında ders alacak bir konunuz kaldı mı ki? Maç izlemekten sıkılmadınız mı?
Beni 60 yaşımda hâlâ maç izlemeye motive eden şey, ideal futbolun nasıl olması gerektiği konusunda kafa yormak… Ve bunun cevabını bulduktan sonra takımımın o ideale nasıl ulaşabileceğini düşünmek. Ve kişiliğimi, özelliklerimi, huylarımı da bu ideal futbol felsefesini oyuncularıma geçirebilecek olgunluğa eriştirmek.
3- O zaman Barcelona’yı da izliyorsunuzdur…
Hayatınızda neyle uğraşıyorsanız uğraşın, amacınız o işi sanat icra ediyormuşçasına iyi yapabilmek olmalı. Bir kitap okuyorsanız, yazar size yeni bir şey söylemeli. Bir film izliyorsanız yönetmen size farklı bir keşif yaptırmalı. Futbol da aslında böyle bir şey. Ben Barcelona’yı izlediğimde sahadakinin bir sanat olduğunu düşünüyorum.
4- Orada genç ve yetenekli oyuncular çok hızlı gelişirken, burada 3 yıldır Batuhan’ın problemleriyle uğraşıyoruz.
Dünya üstünde hiç kimsenin sadece onunla geçinebileceği kadar yeteneği yoktur. Süper bir yeteneğe sahipseniz bile içinde çalışma olmayan bir hayat hiçbir yere varmayacaktır.
5- Eleştirilerden de ders çıkarmıyor…
Reyes, Arsenal’den ayrılmak istediğinde bu sorunla karşılaşmıştım… Sanki dünya güzeliyle evlenmek istiyormuşum da o beni istemiyormuş gibi bir hisse kapıldım. Ben ona yardım etmek istiyorum, ama o benimle evlenmek istemiyor. Ne yapabilirdim ki o durumda?
6- Başka yetenekli oyuncularımızın da başka problemleri var. Kâzım twitter’ında filanca yazmış, Arda dışarıda falanca demiş. Bu konuda görüşünüz nedir acaba?
Japonya’da yaşarken belki de yaptığım en doğru aktivite “sumo güreşi” izlemekti… O sporun beni en çok etkileyen yeri maç sonudur, eğer biraz dikkatsizseniz güreşin sonundan maçı kimin kazandığını/kimin kaybettiğini asla anlayamazsınız. Çünkü orada kazanan sporcu rakibini rencide etmek istemediği için duygularını asla açık etmez. İnanılmaz bir şey… Ben her gol atan adamın dilini dışarıya çıkardığını bir tek bu ülkede gördüm!
7- Yabancı yetenekler de burada problem yaşıyorlar. Elano ve Andre Santos her geçen gün sıradanlaşıyor mesela…
İyi bir futbol takımı veya iyi bir futbolcu, güzel bir kadına benzer. Eğer ona zaman zaman güzel olduğunu hatırlatmazsanız, güzel bir kadın olduğunu kendisi de unutacaktır.
8- Şu sıralarda herkes Beşiktaş’ın çıkışından bahsediyor. Galiba Beşiktaş nihayet ideal kadrosunu ve dizilişini buldu.
Bana sorarsanız bir takımda maçtan maça üçten fazla oyuncu değiştiriyorsanız teknik bir risk alıyorsunuz demektir. Çünkü teknik olarak (ve de mental olarak) takımızın derin kimyası ve balansıyla oynamış oluyorsunuz. Ayrıca bence bir fabrika, herkes kendi uzman olduğu işi yaptığında en iyi ürünü alacaktır…
9- Son sorumuz, milli takımımızla ilgili. Sizce yeni hocamız yerli mi yoksa yabancı mı olmalı?
Bir takımı temsil ediyorsanız, bu, değerler ve kaliteyle ilgilidir. Pasaportla değil…
10- Bir de, bu röportajdan sonra “Ersen Venger çok büyük bir hoca mı, hangi başarısı var ki bize akıl öğretiyor” eleştirisi alabileceğinizi biliyorsunuz değil mi?
Japonları gözlemlerken fark ettiğim bir şeyle bitireyim öyleyse bu röportajı… Siz bu ülkede çok fazla et ve şeker, çok az sebze tüketiyorsunuz. Bence yeme alışkanlıklarınızı tekrar gözden geçirmelisiniz.
http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=1166586&AuthorID=112&b=Ersen%20Venger&a=Ugur%20Meleke&ver=40
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS