10 Ekim 2010, teröristbaşının Suriye’den çıkarılışının 12’nci yıldönümüydü. Şırnak’ın Cizre ilçesinde bu hadiseyi protesto etmek için bir araya gelen (pardon, ne olduğunu bile bilmedikleri, duymadıkları, görmedikleri bir hadise için bir araya getirilen) 10-12 yaş arası çocuklar, ellerinde taşlarla polis barikatına doğru ilerlerken birden duraksadılar. Çünkü karşılarındaki polisler, onlara bu kez biber gazıyla değil, plastik top çuvallarıyla karşılık veriyordu… Polisler çocuklara doğru topları attıkça, çocuklar polislere doğru koşmaya başladılar. Ellerinden taşları bıraktılar, çünkü hepsi o 50 kuruşluk plastik toplara hasrettiler. Taşları unuttular, canları istediği gibi, rüyalarında gördükleri gibi, hayalini kurdukları gibi plastik toplarla oynadılar sokakta… Sonra da dağıldılar evlerine akşam olunca, yorulunca, diğer bütün yaşıtlarının yaptığı gibi…
Yurt sathında barışı eksiksiz tesis etmenin yolu, Cizreli Emine’nin koşullarını Amerikalı Emily ile dengelemek kadar, İstanbullu Emre’yle benzer bir hayatı yaşamasını sağlamaktan geçiyor. Emine, futbola, renklerine gönül verdiği takıma en az Emre kadar hasret. Ama Emre’nin kentinde 15 günde bir maç yapan o takım, maalesef Emine’nin semtine yıllardır, hatta on yıllardır uğramıyor.
Türkiye’nin kupası
Dünya çapında yerel kupaların adının neden Türkiye Kupası, Almanya Kupası veya Japonya Kupası olduğunu hiç düşündünüz mü? Japonya Kupası, Japonya’nın kupasıdır; çünkü mücadele tüm Japonya sathına yayılır, en doğudaki bir lise takımının, en batıdaki Süper Lig ekibiyle karşılaşma ihtimali olması sağlanır. Türkiye Kupası’nın da isminin Türkiye Kupası olmasının nedeni budur; Emine’nin kentinin takımının, yıllardır hayalini kurduğu gibi Emre’nin kentinin takımıyla oynama hayalini gerçekleştirmesi maksadıyla kurgulanmıştır bu kupa. Maksat, Emine’nin kentine rüyalarını süsleyen Beşiktaş’ını, Fenerbahçe’sini, Galatasaray’ını getirmektir. Ama maalesef son yıllarda yatıp kalkıp kayıtsız koşulsuz biat ettiğimiz futbol ekonomisi denen şey, Türkiye Kupası’nı da Türkiye’nin kupası olmaktan çıkarmış durumda.
Son 32 katılımı
Kupanın bu yılki statüsüne göre Avrupa kupalarındaki 5 temsilcimiz mücadeleye 4. turda (yani son 32 takım aşamasında) dahil oluyorlar. Son 32’ye de genelde Süper Lig, 1. Lig ve birkaç da 2. Lig temsilcisi kalabildiği için zaten Emine’nin takımının Emre’nin takımıyla oynama şansı bayağı azalıyor. Oysa Batı Avrupa’da birçok büyük futbol ülkesinde Bayern Münih’in, Liverpool’un veya Barcelona’nın çok daha erken sahne aldığına şahit oluyoruz (Örneğin 5 Ocak’ta FA Cup üçüncü turunda Premier Lig şampiyonu Manchester City ile dördüncü lig temsilcisi Burton aynı anda sahneye çıkacaklar)
Seri başı düzeni
Büyük takımlar Türkiye Kupası’na ancak son 32 turunda teşrif ettikleri gibi, birbirleriyle erken eşleşmeleri de statü yoluyla engellenmiş durumda! İlk 5 turda (geçen yılki lig sıralamalarına göre düzenlenen) bir seri başı uygulaması var, dolayısıyla geçen yılın ilk dördü GS-FB-TS-BJK’nin çeyrek final grupları öncesi birbirleriyle eşleşmemeleri de garanti altına alınmış. Yani tüm beklenti, Emine’nin takımının figüran olarak katıldığı ilk turlar sonrasında, sadece devlerin kaldığı bir grup düzeni…
Grup aşaması
Tüm bu ön planlamaya rağmen (1461 Trabzonspor gibi) bir alt lig takımı 4’üncü ve 5’inci turda zoru başarır, iki devi alt ederse bile yarı final görmesi grup aşaması yoluyla zorlaştırılıyor. Bir alt lig takımı bir sürpriz yapıp bir devi geçse bile gruplardan çıkmak için iki devi daha alt etmesi gerekecek. Onun da ne kadar mümkün olduğuna siz karar verin!
Ev sahipliği
Üstelik madem kupaya bir kast sistemi yerleştirilmiş, bari maçlar seri başı olmayan takımın evinde oynansaydı diye hayal ediyorsunuz; maalesef o da gerçekleşmiyor. 4’üncü turda tesadüf eseri büyüklerin tamamı iç sahadalardı. 5’inci turda da alt lig takımları Göztepe ve 1461 TS, bir kez daha devlere konuk oldular. Bu 6 alt lig takımının, 6 kuranın tamamında hep küçük topu çekip büyüklere konuk olma ihtimali 64’te 1… Yani yaklaşık yüzde bir buçuk… Maalesef o yüzde bir buçuk ihtimal, gerçek oldu bu sene…
Son söz
Ülkede bir kupa oynanıyor, bütün organizasyon büyükleri yarı finale kadar sorunsuz götürmek, diğerlerini de figüran olarak etraflarına yerleştirmek üstüne kurulmuş hissiyatı veriyor. Bu sayede tv yayınları daha pahalıya satılacak, kupada üst turlara yine büyükler çıkacağı için, yine büyüklerin kasasına daha fazla para girecek! Ve bu kupanın adı, Türkiye Kupası olacak(!)
Sayın yetkililer… 2000’li yılların başında dizayn edilen bu komediye bir son verin lütfen… Türkiye Kupası sadece Emre’nin değil, Emine’nin de kupası… Ülkenin tek meselesi Emrelerin Emilylerle yarışması değil, Emine’nin de yarışa eşit şartlarla katılabilmesi… Veya en azından Emre’nin Emine’yi kentinde ziyaret etmesi…
Emily’nin, Emre’nin ve Emine’nin, dünya üstündeki bütün çocukların masum yüzlerinin sevinçle güldüğü güzel günler dileğiyle. Mutlu haftalar…
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS