Tevez’in sayılan, Lampard’ın sayılmayan gollerinden sonra futbolda radikal değişiklikler olacağı artık kesin gibi. 8 üyeli Uluslararası Futbol Birliği’nin (IFAB’ın) 4 üyesinin Britanyalı olduğu göz önüne alınınca 2011’deki toplantıda ana mevzunun Lampard’ın golü olacağını tahmin etmek zor değil. Belli ki çok yakında tüm maçlar 6 hakemle yönetilecek, topun içinde de çizgiyi geçip geçmediğini belirleyen bir çip olacak.
Çip ve 6 hakem tamam da, acaba futbolun oyununun en önemli meselesi (ya da tek meselesi) bu muydu? Futbolun daha âdil, daha iyi ve daha hızlı olması için, IFAB’2011 gündeminde daha başka neler olabilir?
10) Oyuncu değişikliği çilesi
Almanya-İspanya yarı finali harikaydı, ama sadece 80 dakika boyunca… Çünkü son 10+3 dakika, yani maçın aslında en heyecanlı yeri, kısa aralıklarla 4 oyuncu değişikliğine kurban gitti.
Futbolda oyuncu değişiklikleri, daha fazla sporcu kullanılabilecek, ama oyunu daha az durduracak hale getirilemez mi? Her takım her devrede (mecburi kaleci değişikliği hariç) azami birer oyuncu değiştirebilse; devre aralarında (ya da uzatma öncesinde) istediği kadar değişiklik hakkı kullanabilse nasıl olur?
9) Gözüm üstünüzde!
Dünya Kupası’nda en çok şahit olduğumuz karelerden biriydi, “gözüm üstünüzde!” sahnesi… Özellikle Yunanlılar’ın taktiksel olarak rakipleriyle itişip hakemin gelip onları uyarmasını (ve vakit kazanmayı) beklediğini düşündüm seyrederken…
Oysa hakem(ler), didişen o iki adamı gözden kaçırmadan atışı yaptırsa; kusurlu hareket devam ediyorsa faul (veya penaltı) düdüğüyle oynamak isteyeni ödüllendirse daha mantıklı değil mi?
8) Düdüğümü bekle!
Sürekli aynı tiyatroyu izliyoruz: Vakit geçirmek isteyen takım, 5 metreye baraj kuruyor. Hakem düdüğünü havaya kaldırıp 5 saniye bekliyor, sonra barajla didişiyor. Oyun oynamak, devam etmek isteyen takımsa çaresizce bekliyor!
Baraj yakınsa, dezavantajlı olan taraf zaten atışı kullanacak olan takım… Onlar bu durumu bile bile oynuyorlarsa hakemin müdahale etmesi anlamsız. Atışı kullanacak taraf barajın yakın olduğunu düşünüyor ve hakemi uyarıyorsa (baraj da gerçekten yakınsa), o zaman “düdüğümü bekle” işaretine ihtiyaç var. Kaleye 40 metreden yakın olan her serbest atışta değil!
7) Aut atışı
Aut atışında topun ceza alanını terk etmeden oyunun başlamış sayılmaması da işlerliğini yitirmiş bir kural… Bu kural sayesinde baskı altındaki savunmacı, topa ceza alanı içinde dokunup oyunun tekrar başlaması kurnazlığına başvurabiliyor. Üstelik aynı savunmacı, (top ceza alanını terk etmeden) forvet oyuncusuna vursa bile penaltı olmuyor, çünkü henüz oyun başlamış sayılmıyor!
6) Kendi kalesine gol
Eğer bir serbest vuruşta top doğrudan doğruya takımın kendi kalesine girerse, hakemin kararı ne olur? Yani örneğin Lahm kendi yarı alanında bir serbest atış kullanıyor, topu geri pas olarak kalecisi Neuer’e atıyor. Neuer topu ıskalıyor ve meşin yuvarlak ağlara gidiyor. Hakemin kararı ne olur?
Şu anki kural kitabına göre korner oluyor. Sanırım bu da ciddi bir adaletsizlik…
5) Sakatlanan oyuncu
Oyuncu sakatlanıyor, yerde canhıraş kıvranıyor, sedye geliyor ve kenara taşınıyor. On saniye sonra onu kenarda sapasağlam oyuna girmek için beklerken görüyorsunuz! Taraftarın baskısı da varsa hakem, çaresizce oyuncuya “gir” işareti yapıyor. Galip takımın vakit geçirmesi için bir başka değerli fırsata dönüşüyor, bu sedye hadisesi… Oysa sakatlanıp kenara gelen oyuncu, en azından bir sonraki düdüğe kadar içeri girememeli.
4) Hentbol
Bir oyuncu topa vurma niyetiyle ayağını sallar ve bu ayak bilinçsizce rakibine gelirse “faul” düdüğü çalınıyor. Aynı oyuncu topa vurmak niyetiyle ayağını sallar ve top kendi eline çarparsa, karar “devam” … Oysa o oyuncunun elle oynamasında rakibin herhangi bir kabahati ya da dahli yok. Hentbol, tamamen o oyuncunun beceriksizliğinden kaynaklanmış; aynen ayağını bilinçsizce sallayıp yaptığı faul gibi… Bu kararda da bir dengesizlik olduğunu düşünüyorum. Eğer Puyol’un eline çarpan topun nedeni kendi beceriksizliği, ya da arkadaşı Pique’yse karar hentbol olmalı.
3) Penaltı ve sarı kart
Ceza alanı içinde hücumcu, savunmacıyla girdiği mücadelenin sonunda yerde kalıyor. Hakem faullü bir hareket olduğunu düşünüyor, ama forvetin düşüşünü de abartılı buluyor! Bu durumda eli kolu bağlı… Ya inandığı gibi penaltıyı verip, abartılı düşüşü görmezden gelecek. Ya da inandığı gibi hücumcuya sarı kartı verip penaltıyı görmezden gelecek!
Öyleyse belki de hakemlere bu pozisyonlarda hem penaltı düdüğünü çalıp, hem de hücumcuya sarı kart vermesi seçeneği sunulmalı.
2) Penaltı tekrarı
İspanya-Paraguay maçında Alonso penaltıyı filelere gönderiyor, hakem ceza alanına iki takımdan birer oyuncu girdiği için (kural gereği) atışı tekrarlatıyor.
Ceza alanına sadece İspanyollar girse (ve Alonso golü atsa), atışın tekrar edilmesi normal. Ceza alanına sadece Paraguaylılar girse (ve Alonso kaçırsa) tekrar yine mantıklı… Ama ceza alanına her iki takım oyuncuları girdiyse neden fatura İspanya’ya (yani golü atana) kesiliyor? Bence hakem, ceza alanına her iki takım oyuncularının beraber girdiğini düşünüyorsa atışı tekrar ettirmemeli. Golse gol vermeli, kaçırıldıysa da devam ettirmeli, o durumda da faturayı kaleci ödememeli. Ceza alanına girenlere de ihtar verilmeli.
1) Puan eşitliği
Euro 2008’de az kalsın Çeklerle Türkler, turu geçmek için penaltı atacaklardı. Dünya Kupası’nda da son maçlara girerken 6 grupta kura ihtimali söz konusuydu. İki acayiplik de gerçekleşmediği için şimdilik tartışılmıyor ama elinizi vicdanınıza koyup cevaplayın: Son grup maçlarında İngiltere-Slovenya 2-2, ABD-Cezayir 0-0 berabere kalsalar ve İngiltere’yle ABD’nin girdiği kurayla turu geçen Amerikalılar olsaydı ne olurdu? Şu anda bütün dünyanın gündemi, kura yönteminin saçmalığı olmaz mıydı?
İngilizler, “Biz daha az kart görmüştük, üstelik FIFA sıralamasında da ABD’nin üstündeydik” demeyecekler miydi?
FIFA’nın (ve de UEFA’nın) acilen puan (+genel ve ikili averaj) eşitliklerinde ortak bir ölçü tanımlamaları lazım.
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS