Yeni yılın ilk hafta sonunda, gazetelere göz atıyoruz yeni umutlarla… Ön sayfalarda doğalgaz zehirlenmesi neticesinde kaybettiğimiz 9 vatandaşımızın başına bu elim hadisenin neden geldiğini okuyacağımızı umut ederken, 7 tanesinin hangi naçiz urbalar içinde ruhlarını teslim ettiği bilgisine tosluyoruz, sersemleyerek, yutkunarak…
Arka sayfalar
Orta sayfalarda uzunca bir süredir ekonomik kriz var. Neyse ki, Süper Lig’e küresel dalgalanma pek uğramıyor da 2008-09 sezonu transfer zararı açısından Avrupa’nın 4’üncü büyüğü konumuna tırmanabiliyoruz! Yaz transfer döneminde oyuncu satışından yalnızca 11,5 milyon euroluk gelir elde eden 18 Süper Lig takımımız, 66,4 milyon euroluk harcama ve 54,9 milyon euroluk cari açıkla, İngiltere, İtalya ve Almanya’yı takip ediyor. Bu arada aynı dönemi Fransa ve Hollanda 37, Belçika 31, İspanya Ligi ise 20 milyon euro kârla kapatmışlar.
Yine yüzümüzü güldürecek(!) haberlere ancak arka sayfalarda rastlayabiliyorsunuz, bir belde belediye başkanı (aynı zamanda bir ilçenin de başkan adayı), seçim sonrası yapacakları “Spor Dünyamız” parkına Lefter, Seba, Terim, Abeylegesse gibi efsanelerin yanı sıra bu sezonu gol kralı olarak tamamlayacak futbolcunun heykelini de dikeceklerini açıklamış… Sporsever başkan, ligin ilk yarısında gol krallığı yarışında heyecanın yüksek olduğunu belirterek, “Şu an 14 golle Baros önde gidiyor, ancak sezon sonunda kimin gol kralı olacağı belli olmaz, bizim bu teşvikimiz sezonun ikinci yarısında daha güzel goller izlememizi sağlayacaktır” demiş…
Düşünsenize Antepli Tabata’nın ikinci yarıda gol sayısını biraz artırdığını… Hatta Antalyasporlu Djiehoua bile biraz kendini zorlayıp kalan 18 maçta Baros’u geçse, muhtemelen ülkesi Fildişi Sahili’nde bile pek kimsenin tanımadığı bu oyuncunun İstanbul’da Süleyman Seba’yla Elvan Abeylegesse’nin yanında koskocaman bir heykeli olacak! Veya aynı başkanın parkın bir bölümünü Süper Lig gol kralları köşesine çevirdiğini hayal etsenize: Mersin İ. Yurdulu Zafer Biryol, G.Saraylı Metin Oktay, Panthrakikoslu Okan Yılmaz ve Altaylı Mustafa Denizli yan yana…
Köşe yazarları
Her neyse, en iyisi köşe yazarlarına bakmak galiba… Türkiye’de gazeteleri ve gazete okuyucularını birbirinden ayıran en önemli unsur, bir anlamda turnusol kâğıdıdır köşe yazarları… Mesela ulusal gazetelerdeki bütün makaleleri bir araya toplayan internet sitelerinin varlığı çok mutlu ediyor beni. Bir tanesinde haftanın en çok okunan köşe yazıları da sıralanıyor sürekli… “Yazar” sitesinin ziyaretçileri, öncelikle okur-yazar, çoğunluğu lise/yüksek okul mezunu, yüksek gelir düzeyine sahip, evlerinde/işlerinde internet bağlantısı olan, hatta bu bağlantıyı gazeteleri, köşe yazarlarını okumak için kullanan, o seçkin, o meşhur “AB Grubu” olmalı, değil mi?
Peki, geçtiğimiz haftanın en çok okunan 10 yazısı içinde ilk ikide hangi makaleler var biliyor musunuz? Birinci sırada, “Terazi burcunu 2009’da neler bekliyor?”, ikinci basamaktaysa “Başak’ı 2009’da neler bekliyor?”… Siyaseti, ekonomiyi, aktüaliteyi kaleme alan bin sekiz yüz küsur yazarın, bin sekiz yüz küsür yazısı arasında hem birinci, hem de ikinci basamakta astroloji makaleleri var!
Şimdi, bir manken tarafından dile getirildiği için bıyık altından gülünen, ama esasında temsili demokrasinin önemli açmazlarından biri olan, “dağdaki çobanın oyunun değeri” tartışmasını tekrar gözünüzün önüne getirin. Gerçekten ilçenizin, ülkenizin ve hatta dünyanın kötü yönetiliyor olmasının esas nedeni, o dağdaki çoban mı? Bilemiyorum… Herhalde bu sorunun cevabını öğrenmek için de, “21’inci yüzyılda dünyayı neler bekliyor?” makalesini okumamız gerekecek…
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS