Aslında her şey, bir taraftan “günümüz futbolu” adı altında bir şeyler karalamaya, içinde Ferguson, Wenger, Abramoviç filan geçen süslü cümleler kurmaya çalışırken, diğer tarafta bir İtalyan kanalında kutu açan ve ağlaşan insanları görmemle başladı! Hani şu bizde de “Var mısın yok musun?” adıyla yayınlanan ve Türk insanına ayda 25 günü kutudan büyük mü küçük mü çıkacağını hissetmeye çalıştırarak eğlendiren “şey” var ya, onun Rai Uno versiyonu…
Doğrusu ben biraz cahilmişim, yüzde yüz şansa dayalı bir şeyin, iskambil oynamak ve piyango bileti almaktan temelde hiçbir farkı olmayan bir oyunun, ancak Türkiye’de ciddi bir yarışma programı gibi izlenip insanları saatlerce televizyon başında tutabileceğini sanıyordum. Oysa aynı oyunun İtalyan versiyonu “Affari Tuoi” de gördüğüm o sahne; kutunun başında gözleri ağlamaktan şişmiş bir kızcağızın, elindeki mektuptan bugüne kadar hayatta ne zorluklar yaşadığını okuduğu ve telefondaki doktorun ona daha büyük bir teklif jesti yaparak geleceğini kurtarmasını beklediği o sahne, kâğıdı kalemi bıraktırdı bana elimden… Birden ne kadar subjektif bir yazıya başlamak üzere olduğumu, kendi kendimize “günümüz futbolu” / “çağın futbolu” içerikli mottolar üretip, onlara sorgusuz sualsiz “tapındığımızı” fark ettirdi bana…
Zira o “günümüz futbolu”, “günümüz müziği”, “günümüz teknolojisi” filan diyerek yere göğe sığdıramadığımız gün, yani bugün; insanların sabahtan akşama kadar yemek yiyip dedikodu yapanları, geceleri de hak edilmeden kazanılacak üç kuruşa tamah edip ağlaşanları izlediği gün değil miydi?
Şimdi ‘ilkel’ buluyoruz
20 sene önce spor konuşan, sanat konuşan, politika konuşan adamlar da “günümüz futbolu”, “günümüz siyaseti” filan diye ağdalı cümleler kurup, o günü pohpohlamıyorlar mıydı ki birbirlerine? Şimdi 20 yıl öncesine bakıp konuşulanları ilkel buluyoruz da, 10 yıl sonra da bugün konuşulanları ilkel bulmayacak mıyız sanki?
“Bugün” , her perşembe akşamı sokakların 2 saat boyunca boşaldığı ve çok sakin geçen o iki saatin sonunda şehirde en azılı suçların işlenmeye başlandığı gün değil mi? İki ortaokul öğrencisinin, tek mahareti iyi rol kesip milyon dolarlar kazanmak olan bir dizi oyuncusuna özenip, birbirini bıçakladığı gün değil mi “bugün” ?
Bir teknik adamın bir sporcusundan yalnızca ten rengi nedeniyle üstün olduğunu zannettiği gün de “bugün” değil mi sahi? Bir başkasının, “artistik hareketler” yaptığı gerekçesiyle rakip takım futbolcusunun üstüne yürüyüp dövmeye kalktığı… Atılan golde başkanından teknik adamına, masöründen taraftarına herkesin emeği varken, yenen golde hep “bireysel hata” tarifi yaptığımız gün de “bugün” işte..
Bu sabahtan akşama konuşup bitiremediğimiz futbol adamları, yeşil sahadaki 90 dakikanın dışında kalan zamanlarında hangi programları izliyorlar, hangi haberleri okuyorlar zannediyoruz ki? Bugünün futbolunu ya da bugünün atletizmini, hatta bugünün müziğini, bugünün sosyal hayatından, bugünün eğlence kültüründen, hatta açıkça itiraf edelim, bugünün kültürel erozyonundan ayrı değerlendirmek mümkün mü? Korkarım ki, 50 yıl sonra tarih kitapları, 21’inci yüzyılın ilk çeyreğinden öyle sitayişle filan bahsetmeyecekler. Paul Erdöslerin, Vera Caslavskaların, Robbie Fowlerların veya Mozartların yetiştiği bir gün değil bugün …
Her neyse, bugün söyleyecek başka bir şeyim yok galiba… Belki yarın karalamalıyım birkaç satır… Belki de dün yazmalıydım, bilmiyorum…
Facebook
Twitter
Pinterest
Instagram
YouTube
RSS